Fransız Sinemasını sever misiniz?
|
Evet |
|
46% |
[ 379 ] |
Hayır |
|
53% |
[ 434 ] |
|
Toplam Oylar : 813 | Ankete Katılanlar ![](/images/list_open.gif) |
|
Yazar |
Mesaj |
|
Fransız Sinemasını sever misiniz?
|
Fransız Sinemasını Sever Misiniz?
[Değerli yorumlarınızı Bekliyoruz.]
![resim]()
Fransız Sineması Hakkında Bilinmesi Gerekenler
Sinema Fransa’da doğmuştur desek yanılmış olmayız. Sinema görüntülerin retinada bıraktığı izden ibarettir ve bu olgu tahminen 10. yy başlarında kabul görmeye başlamıştır. 1832’de Belçikalı fizikçi Joseph Plateau tanımlanan bir eylemin aşamalarını barındıran bir dizi görüntüye sırayla ve belli bir hızla bakıldığında gözde hareket ediyormuş gibi bir algı yarattığını fark edip fenakistiskop’u icad etmiş ve bunu takiben 1851’de Jules Duboscq aynı teknik üzerinden renklendirilmiş görüntüler yerine fotoğrafı kullanmayı tercih ederek biyoskop denilen bu yeni aleti üretmiştir. 1853’de Avusturyalı Uchatius hareketli görüntüleri bir ekrana yansıtmayı başarmıştır. 1888’de Emile Reynaud Kenan Praksinoskop adını verdiği cihazı deliklerden izlenebilen resim gösterileri düzenlemiştir. Bu gösteriye müzik de eşlik etmekteydi.
1892’de Thomas Edison Büyük bir kutunun içinde, bir lamba yardımıyla hareket eden 35mm’lik kısa filmleri izleyicinin kutunun üstündeki bir delikten filmleri izlemeyi sağlayan kinetoskopu icat etmiştir. Bu cihaz ile görüntüler ancak bir seyirci tarafından izlenebilmekteydi ve bu görüntüyü ekrana yansıtma olanağından yoksundu. Fransız mucitler Auguste-Luise Lumiere kardeşler bu görüntüyü yüzlerce kez büyütebilmeyi ve bir perdeye aktarmayı istediler. Uzun çalışmalar sonucu icat ettikleri ‘Cinematographe Lumiere’ adını verdikleri ilk sinematograf hem alıcı hem de gösterici işlevi görüyordu. Bu görüntüleri perdeye yansıtmak için gereken hız da kardeşler tarafından bulundu. Sinema tarihinin ilk filmi olan ‘Arrival of a Train at La Ciotat’ (‘Trenin La Ciotat Garına Geliş’), 1895’de Lumiere kardeşler tarafından 28 Aralık 1895 tarihinde ise Paris’te ‘Grand Cafe’de ilk halka açık film gösterimi yapılmıştır.
Fransız sineması denildiğinde Méliès, Lumièrelerin ardından değinilmesi gereken isimlerden biridir süphesiz. 1895’ten itibaren Georges Meıies, Lumiere kardeşler tarafından ürettikleri filmleri bilimsel bir merak konusu olarak gören Lumiere kardeşlerin aksine gerçekliği sunmak yerine gerçeklik yerine kurgulamayı seçmiştir. Fantastik ve bilimkurgu sinemasının öncüleri olarak görülen Méliès filmlerinde film hileleri kullanmaya başlamıştır. 1914’e kadar 400’den fazla (bazıları 700 m uzunluğunda) film çeken Méliès’in 1902’de çektiği ‘Aya Seyahat’te bugün de kullanılmakta olan sinema tekniklerinden pek çoğunu görmek mümkündür. Bu arada daha sonraları Fransız kadın filmerinin öncüsü olacak sinema tarihinin ilk kadın yönetmeni olan Alice Guy’dır. 1898’den itibaren Gaumont için çalımaya balayan Guy, 1905’te ilk eseri ‘Esmeralda’yı yapmıştır. Charles Pathé, 1900’da bir film üretim şirketi kurmuş ve Fransız Sinemasını tek eline almıştı. Böylesi bir başarı, bu kadar akıl almaz bir gelişme, Uon Gaumont’un ve “Eclair” şirketlerinin Charles Pathe’yi izleyerek sektöre girmelerine neden olmuştur. Fransız sineması çok geçmeden rekabetin bir getirisi larak endüstriyel bir biçim almaya başlamıştır.
1908 öncesi ekonomik kriz nedeni ile başta Pathé olmak üzere pazarda yelerini korumak zorunda olan Fransız film üreticileri krizin engellenmesi adına sinemayı eğlence olmaktan çıkarıp tiyatroya benzer bir gösteriye dönüştürerek edebiyat çevreleriyle aristokratlar arasında sinemaya ilgi duyulmasını sağlama yöntemini geliştirmişlerdi. Bu yeni tarz aydınlar arasında beklenmedik şekilde ilgi uyandırmıştı. 28 Şubat 1908’de Lafitte Kardeşler, Film D’Art’ı kurmuştur. Bu dönemde “sanat filmi” denilen ama daha çok “tiyatro filmi” olarak
nitelendirilebileceğimiz filmler çekilmiştir. Bu dönemde Fransız tiyatrosunun en önemli eserleri filme alınmıştır. Aydın kesime hitap eden burjuva sinemasının en ünlü filmi Le Bargy ve Calmettes’in Guise Dükünün Katli (1908) adlı filmidir. Bu tarihten sonra sinema artık yedinci sanat olarak tarihte yerini almaya başlamıştır.
Tiyatro filmi dönemini takiben sine-roman türünde örneklerin görüldüğü bir dönem başlamıştır. Ve bu dönemde ilk seri filmler üretilmiştir. 1908’de büyük başarı kazanan ilk “polisiye” serisini, Nick Carter’leri, ardından Zigomar serisini ve 1913’de de Protea’yı çeviren Victorien Jasset kuşkusuz bu dönemin en etkili ismidir. Jasset’nin yanı sıra unutulmaması gereken bir diğer isim de 1911’de Olduğu Gibi Hayat serisini, Fantomalar (1913-1914), Judex (1916/, Vampirler (191’5-1916) başta olmak üzere ününe ün katan “seriler” ve sine-romanlar çeviren Louis Feuillade’dir.
Lumièreler’in ‘Sulanan Bahçivan’ (‘L’Arroseur Assosé’) adlı güldürü filmi ile birlikte güldürü filmlerinin egemen olduğu Fransız sinemasında bu dönemde de sine-romanlardan çok, güldürü filmleri egemendir. Bu dönemde yine komedi filmleri komedyenlerin başından geçen olay örgüsünü işlemekteydi. Fransa’da kariyerlerine başlayan komedyenler yaptıkları türe özgü filmlerle sonrasında ünlerini tüm dünyaya duyurmayı başarımlardır. 1905’te “Boireau” tiplemesiyle, komedi türünün ilk örneğini ortaya koyan André Deed, uluslararası başarı sağlayan ilk komedyen olmuştur. Jean Durand “Zigoto”, Charles Prince “Rigadin”, Léonce Perret “Léonce” tiplemeleriyle yaptıkları seriler dünyada örnek teşkil etmiştir. Bu dönemin en önemli komedyeni ‘Max ve Açılış’ (1910) ve ‘Kınakma Kurbanı Max’ (1911) filmlerini yöneten Fransız güldürüsünün babası Max Linder’dir. Bu tür filmlerde bir yandan sinemanın bütün olanaklarını keşfeden, bir yandan
da Fransız komedi ustalarının özelliği olan yaratıcılığı kullanan Fransız güldürü okulu dünyada üstünlüğünü kabul ettirmiştir. Fransız komedisi, 1914’lerden itibaren yerini Amerikan komedi ekolüne bırakmıştır.
I. Dünya savaşı esnasında savaşın yıkıcılığından Fransız sineması da nasibini almıştı. Yıkılmak üzere olan Fransız sinema endüstrisi 1920’lerin başlarında Avantgarde dalgasının ortaya çıkışı ile restore edilmiş, tekrar ayağa kalkmıştır. Savaşın bitimi ile üretimin yeniden artmaya başladığı Fransız sineması yeni doğan Avantgarde akımıyla sinema tarihindeki yerini sağlamlaştırmıştır. Özünde ressamlar ve şairler olan bu akım 1920’lerde sanatçıların başkenti olan Paris, dadacılar, kübistler, gerçekçi ve gerçeküstücülerle sinemacıların bir araya
gelmesini sağlamıştır. Tüm bu sanatçılar I. Dünya Savaşı’na ve üst yapı kurumlarına karşı olup tüm kalıplara karşı da sürekli yeni dil arayışları içine girmişlerdir.
Sinemanın ticari ve anlatısal niteliklerine karşı çıkıp sinema aracılığıyla dışsal gerçekçilikten dramatik bir etki yaratmak yerine, görülerine soyut bir plastik biçim verilmesi gerektiğini kabul etmişlerdir. Hollywood sinemasından farklı olarak filmlerdeki karakterlerin iç çatışmaları farklı bir dille aktarılmış ve öznel kamera kullanımı ön plana geçerek karakterlerin bakış açısıyla olaylar gösterilmeye çalışılmıştır. Dönemin öne çıkan yönetmenleri Marcel L’Herbier, Jean Epstein, Germaine Dulac, René Clair ve Abel Gance’den her birinin deneysel sinema için geliştirdikleri farklı bir yeteneği vardır. ‘Gance’ın Napoléon’ (1927) bu dönemin en iddialı uzun metraj sessiz Fransız filmidir.
Fransız sinemasının 1930’lu yıllarına Şiirsel Gerçekçilik adı verilen akım damgasını vurmuştur. 30’lu yılların başlangıcı ile sonlarına doğru Fransız sinemasında bir değişim yaşanmış tiyatro filmlerin yerini hayatın gerçekliğini yansıtan filmler almaya başlamıştır. Artık filmlerde caddeler, sokaklar, her kesimden insanlar vardı. Kısaca sinemalarda artık gerçeklik vardı. Akımın şiirselliği; çekildiği mekânlarda ve film karakterlerinin davranışında hissedilir. Caddeler, sisli limanlar ve kır kahveleri mekân olarak seçilmiştir. Ustaları, Marecel Carne,
Julien Duvivier, Jean Vigo, Rene Clair, Jean Renoir, Jacques Feyder, Jean Gremillon’dur. Marecel Carne ve 1938 yılında yapmış olduğu iki filmi ‘Sisler Rıhtımı’ ve ‘Gündoğarken’ bu akımın özelliklerimi yansıtan filmlerdir.
Carne’den farklı olarak Jean Vigo bu akıma lirik bir yaklaşım katarak kendinden sonra gelen yönetmenlere deneysel bir yol açmıştır. ‘Hal ve Gidiş Sıfır’ adlı filmi 1933’deki sansür yasası çerçevesince 1945’e kadar yasaklanmıştır. Yine bu dönemde hem Fransa’yı daha sonralarında İtalya’yı etkileyen çok önemli bir daha vardır: Jean Renoir. Fransız burjuvazisine ağır eleştirilerde bulunan Oyunun Kuralı filmi bu akımın mihenk taşlarındandır.
Şiirsel Gerçekçilik II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle son bulmasına rağmen sonraki dönemlerdeki İtalyan Gerçekçiliği ve Yeni Dalga gibi akımlar için esin kaynağı olmuştur. Fransız sineması zorlu bir dönemden sonra yeniden popülaritesini kazanmış ve mevcut Amerikan sineması tehdidine karı “Fransız kalitesini” koyarak “Kalite Sineması” adı verilen, “Yeni Dalga” akımıyla son bulacak olan bir sinema türünü oluşturmuştur.
1960’ların sinemasına Yeni Dalga akımı hâkim olmuştur. Bu akım çok kısa bir dönemi kapsamış olsa da Fransız Sineması için büyük önem taşır. Yeni Dalga sadece 1960’lı yıllar Fransız sinemasına damgasını vurmakla kalmaz başta Fransız sineması olmak üzere dünya sinemasında yeni ufuklar açmıştır.
1950’lerin sonlarında ve 1960’ların başında genç Fransız yönetmenlerin canlı, yenilikçi ve son derece bilinçli filmlerinin patlaması ile başlayan Fransız yeni dalga sinemasının ilk etkili hareketi, Cahiers du cinéma’dan (Jean-Luc Godard, François Truffaut, Eric Rohmer, Claude Chabrol ve Jacques Rivette) eleştirmenlerin bir avuç eleştirmen tarafından yapılarak Noir ve Müzikal gibi yeniden işlenmiş türlerin aksine yeni ve keşfedilmemiş tekniklerle deneyler yapmışlardır.
Godard’ın ‘Breathless’ ve Truffaut’nun The ‘400 Blows’, hareketin iki çığır açan filmleridir. Bunların ardından Alain Resnais ‘Hiroshima Mon Amour Ve Agnès Varda’nın Cléo’su ile devam eden akım filmleri yeni, enerjik, politik tavrı olan seyirciler için heyecan veriyordu. Yeni dalga akımı özgür bir sinema yaratmayı hedefliyordu. Bütün var olan kurallara karşı özgün ve özgür sinema anlayışını ortaya koyuyordu. Bu akımın öncüsü olarak saydığımız yönetmenlerde kısmı olarak ortak bir dil belirleseler de (Sahnelerin birbirini takip etmemesi ve net bir sona sahip olmaması gibi ) her birinin kendine has akıma kattıkları bir tavırları vardır. Seyirciyi klasik anlatıda olduğu gibi filmin içine çekmektense dışında tutup izleyici olma halini devam ettirir. Bunun nedeni konu ve olay üzerine seyirciyi düşünmeye itmektir.
Günümüzde Godard, Rivette, Varda ve Rohmer gibi film yapımcıları bugün bu akıma öncülük etmeye devam ediyor. Fransız sineması sonrasında Fransa’da 1968 Mayıs ve Haziran aylarında, De Gaulle iktidarına karşı Nanterre Üniversitesi’nde başlayan ve tüm dünyaya yayılan öğrenci hareketi olan 68 hareketi ve militan sinemanın etkisi altında kalmıştır. Yenilikçi bir akım değildir. Toplumsal sorunlar ve politik olgular ile alakalıdır. ‘Godard’ın Hayatını Yaşamak’ ve ‘Onun Hakkında Bildiğim İki Üç Şey’ bu dönemi ifade eden filmlerdir.
1980’ler sineması Amerikan sinemasının Fransız sineması üzerindekilerin en yoğun olarak gözlemlendiği dönemdir. Bunun nedeni yapım şirketlerinde Amerikan ortaklıklarının artmasıdır. Seksenli yıllar Fransız sinemasının post modern dönemidir. Bu dönem kendi içinde 1990’daki “Jeune” (Genç) Fransız sinemasını doğurmuştur. Bu dönemde Hollywood filmlerinden olarak sanatı ve kaliteyi ön planda tutan “auteur” tarzı merkez/çevre olarak ikili bir yapıya sahiptir.
1990’ların sonu 2000’lerin başında Cezayir Savaşı sonrasında Fransa’ya göçen Afrikalı Fransız’ların sinemada olan etkisi tartışılmazdır. Bu savaş ve göçün sorunlarını toplumsal konularını irdeleyen beur filmleri yapılmıştır. Beur ve kadın filmleri çevre sinemasın alt türleridir. Bourlem Guerdjou’nun ‘Vivre au Paradis’ (1999), Christophe Ruggia’nın ‘Le Gone du Chaaba’ (1997) beur sinemasının örneklerindendir. Bu dönemde esas vurgulanması gerekken öteki olarak nitelendirilen ırksal ve cinsiyetçi yaklaşıma karşı politik bir tavır sergileyen sinemanın hâkim olmasıdır. Kadın yönetmenlerin “auteur” filmleri ile popüler hale gelmiş ve yapılan filmlerde popüler unsurlardansa daha çok kadın merkezli filmler çekilmiştir. Bu filmlerde dikkat çeken bir unsur da cinsellik ile pornografi arasındaki farklılığın algılanmasında ortaya çıkan sorunlardır. Kadın cinselliğinin metalaştırılmasına karşı bir duruş sergiler. 2000’ler sonrası Fransa’da ortaya çıkan tüm modern akımlar gündemde olan kültürel, etnik, dinsel ve cinsel farklılıklar ile ilgili sorunlar sinemada yansımasını bulmuştur. Kişisel ve toplumsal farklılıkları konu alan pek çok film yapılmıştır.
kaynak: bagimsizsinema.com
![resim]()
|
Tarih: 29 Eylül 2018 14:01
|
|
|
|
|
Kan, dehşet kavramları üzerinde çekinmeden film yapabilen, devlet yapılanmaları ve mafyaları tarafsız bir şekilde gösteren, derin aşk filmleriyle duygulandıran, dram filmleriyle de derinden etkileyen eşsiz bir sinemadır Fransız Sineması...
İşte bu yüzden oyumu evetten yana kullanıyorum.
|
Tarih: 29 Eylül 2018 14:08
|
|
|
|
gluform
![](images/avatars/11408294644cb0fb81999b2.gif)
Kayıt: 29.10.2009
İletiler: 1167
Yaş: 48
|
|
Tarih: 29 Eylül 2018 18:18
|
|
|
|
Blocked
![](images/avatars/834415790514b4fd3b4a21.jpg)
Kayıt: 12.09.2010
İletiler: 136
Şehir: istanbul/kocaeli
Yaş: 48
|
Kısacası ben sinemayı çok severim, Fransız, İtalyan, Japonya, İspanya, Arjantin vs hiç önemli değil yeter ki beni doyursun,mutlu etsin,ağlatsın, güldürsün, korkutsun sinema bir ömre bedel.
Fransız sinemasına bayılırım bu arada.
|
Tarih: 29 Eylül 2018 22:25
|
|
|
|
Morrison![Yorumbaz Yorumbaz](images/mask/yorumbaz.png)
![](images/avatars/96937704265f2f4db6b988.jpg)
Kayıt: 28.05.2017
İletiler: 148
Yaş: 52
|
Bayılırım
|
Mükemmeldir! Hayatı, insan ilişkilerini mükemmel işleyebiliyorlar. Her şeyden öte kulağa çok hoş gelen acaip bi dil..
|
Tarih: 30 Eylül 2018 22:39
|
|
|
|
Lestat de Lioncourt![Yorumbaz Yorumbaz](images/mask/yorumbaz.png)
![](images/avatars/11884055135202e5bd091f5.jpg)
Kayıt: 03.11.2010
İletiler: 38
Şehir: Başkent
Yaş: 40
|
Fransız sineması ile duygularımız daha evrenselleşiyor.
2003 The DreamersDram / Romantik115 dk
Yönetmen: Bernardo Bertolucci Üç öğrencinin birbirlerinin hayatlarını ve cinselliklerini test ettikleri ve nereye kadar gitmeye cesaret edeceklerini gösteren bir film... Isabelle ve erkek kardeşi Theo, anne babaları tatile gittiğinde Paris'te öğrenim gören Amerikalı öğrenci Matthew''u... 7.1 (132,647 Oy)
|
Tarih: 01 Ekim 2018 02:14
|
|
|
|
TheJoKeR![Yorumbaz Yorumbaz](images/mask/yorumbaz.png)
![](images/avatars/20220756964e79b6ee08351.jpg)
Kayıt: 03.12.2009
İletiler: 294
Şehir: İn To HeLL!...
Yaş: 32
|
Blue Is the Warmest Color hatırladığım ve beğendiğim tek film şuan aklıma gelen.Daha çok izlemişimdir lakin aklımda kalmadıpına göre pek de iyi sayılmaz ![Saygılar](/images/smiles/img-hi.gif)
|
Tarih: 02 Ekim 2018 23:55
|
|
|
|
mertbahar
![](images/avatars/6568070515af30315320e7.jpg)
Kayıt: 16.11.2016
İletiler: 62
Şehir: Adıyaman
Yaş: 24
|
|
Tarih: 03 Ekim 2018 00:48
|
|
|
|
bulentk
![](images/avatars/1009318347615ea4a215ea7.jpg)
Kayıt: 15.05.2012
İletiler: 13
|
Bazı filmeler Fransız sinemasını sevmeme ve dikkate almama neden oldu. "Seviyor mu, Sevmiyor mu?" filmi. Sonra "Can Dostum" çok iyiydi. Ayrıca bazı filmler Hollywood'da tekrar çekildi. Bu filmeleri çoğu bilmez. Örneğin Schwarzenegger'in 1994 yapımı True Lies filmi Fransız sinemasından apartılmıştır.
|
Tarih: 03 Ekim 2018 12:16
|
|
|
|
meetehun
![](/images/default.png)
Kayıt: 03.11.2017
İletiler: 40
Şehir: Ankara
|
Avrupa Sinemasında açık ara İngiliz sineması sonra Alman sonrasında Fransız sineması diye devam eder..
|
Tarih: 05 Ekim 2018 23:32
|
|
|
|
ridanyaka
![](/images/default.png)
Kayıt: 14.11.2016
İletiler: 2
|
İzlediğim Fransız filmlerinin çoğu için bitse de gitsek, bari verdiğimiz paraya yazık olmasın dediğim türdendi... Velhasıl bana Fransız filmleri üst baş yırttıracak kadar gereksiz uzun sahnelerle dolu kasvetli yapılar olarak gelir nedense hep... O yüzden hep ön yargılıyımdır Fransız filmlerine karşı...
|
Tarih: 07 Ekim 2018 21:12
|
|
|
|
fahrenheit
![](images/avatars/4369519435bb7d4926ca75.jpg)
Kayıt: 05.10.2018
İletiler: 41
Şehir: İstanbul
|
bir türlü ilerlemeyen, kurguları insanı boğan filmlerdir... istisnaları elbette vardır ama ben Fransız sinemasını pek sevmem
|
Tarih: 08 Ekim 2018 00:25
|
|
|
|
|
Fransa'ya hayran olmasam da sineması ben de çok özel. Beğenime uygun ilk aklıma gelen 10
1967 Le samouraïSuç / Dram / Gizem105 dk
Yönetmen: Jean-Pierre Melville Soğuk ifadesini hiç bir zaman kaybetmeyen, mükemmeliyetçi bir seri katil sonunda açık verir. İşlediği cinayetleri her zaman dikkatlice hazırlayan Hitman Jef Costello, sonunda, bir gece kulübü sahibini öldürürken biri tarafından görülür. Cinayet işlendiği... 8.0 (57,863 Oy)
1994 LéonAksiyon / Suç / Dram110 dk
Yönetmen: Luc Besson Kusursuz bir katil. Masum bir kız. Birbirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyleri kalmamış. Erkek sessizce hareket ediyor. Duygusuzca öldürüyor. İz bırakmadan yok oluyor. Zayıf noktasını ise sadece... 12 yaşındaki bir kız biliyor. 12 yaşında New York'ta... 8.5 (1,254,371 Oy)
1990 NikitaAksiyon / Gerilim117 dk
Yönetmen: Luc Besson Genç yaşında, bir gece soygununda polis tarafından yakalanan Nikita hapishaneye gitmeyi beklerken kendisini gizli servisin elinde bulur. Yıllar boyunca kapalı bir binada, dünyadan yalıtılmış halde, kendisine eğitim verilen Nikita artık tam bir suikastçi olmuştur.... 7.3 (76,930 Oy)
2009 Un prophèteSuç / Dram155 dk
Yönetmen: Jacques Audiard Malik Djabena altı yıl hapis cezasını tamamlamak üzere bir Fransız hapishanesine kapatıldığında ne okuması ne yazması vardır. Henüz 19 yaşındaki bu kimsesiz yeni mahkum, hapishanedeki diğer mahkumlara göre çok çelimsiz ve kırılgandır. Arapların ve... 7.8 (102,569 Oy)
1959 Les quatre cents coupsSuç / Dram99 dk
Yönetmen: François Truffaut Dokuz buçuk yaşındaki Antoine ceza olarak aldığı ödevi yapamaz ve ertesi gün okula gitmekten korkar. Arkadaşı René ile birlikte okulu kırıp haytalık yaparlar. Antoine, öğleden sonra sokakta annesini başka bir erkeğin kollarında görür ve alt üst olur.... 8.1 (128,667 Oy)
2004 Les choristesDram / Müzik97 dk
Yönetmen: Christophe Barratier Dünyaca ünlü orkestra şefi Pierre Morhange annesinin cenazesi için Fransa'ya döner. Öğrencilik yıllarından arkadaşı olan Pépinot ile karşılaştığında müzik öğretmenlerinin de öldüğünü öğrenir. Öğretmeninin ona bıraktığı günlüğü Pierre'i... 7.8 (67,488 Oy)
1987 Au revoir les enfantsDram / Savaş104 dk
Yönetmen: Louis Malle Malle’in tümüyle otobiyografik filmi 1944 yılında Carmelite manastır okulunda geçer. 12 yaşındaki Julien (Manesse), yeni gelen öğrenci Jean Bonnet’nin (Fetjö)- daha sonradan gerçek adının Kippelstein olduğunu öğrenecektir- neden diğer öğrenciler tarafından... 8.0 (36,291 Oy)
2011 Le gamin au véloDram87 dk
Yönetmen: Jean-Pierre Dardenne, Luc Dardenne Rosetta, L’enfant / Çocuk, Le fils / Oğul, Le Silence de Lorna / Lorna’nın Sessizliği gibi filmleriyle birçok festivalden ödüllerle dönen Dardenne Kardeşler, son filmleri Bisikletli Çocuk ile Filmekimi izleyicisiyle buluşuyor. Screen dergisine göre “çocukluk... 7.4 (28,716 Oy)
1994 War of the ButtonsMacera / Dram / Aile94 dk
Yönetmen: John Roberts 1938 ve 1962 yıllarında da sinemaya aktarılan Louis Pergaud'un 'La Guerre des Boutons' adlı romanından uyarlanan 'Düğmelerin Savaşı'nın senaryosu Oscarlı senarist Colin Welland kaleme almış. İrlanda'nın Cork bölgesinde yer alan Ballydowse ve Carrikdowse adlı... 7.4 (4,630 Oy)
2005 CachéDram / Gizem / Gerilim117 dk
Yönetmen: Michael Haneke Televizyonda bir edebiyat programı yapan Georges, kimden geldiğini bilmediği paketler alır. Paketlerde kendisinin ve ailesinin sokaktan gizlice çekilmiş görüntülerini içeren kasetler ve anlamı belli olmayan ürkütücü çizimler vardır. Zamanla kasetlerdeki... 7.3 (85,672 Oy)
|
Tarih: 08 Ekim 2018 21:20
|
|
|
|
divx4mc
![](/images/default.png)
Kayıt: 12.03.2017
İletiler: 6
|
Fransız çizgi filmleri '90 yıllarda efsaneydi.
|
Neler Neler vardı fakat isimlerini unuttum, genelde TRT'de yayınlanırdı.
Edit : Hatırladığım, açılış şarkısı efsanedir.
Les mondes engloutis (1985-1987)
|
Tarih: 19 Ekim 2018 00:20
|
|
|
|
Tempest
![](images/avatars/20701041285c8e443330897.jpg)
Kayıt: 17.03.2019
İletiler: 40
|
Tuhaf diye tabir edebileceğimiz eğlenceli bir anlatımı oluyor genelde. Kara komediye yakın oluyor. Hiciv de sık sık görülür. Mafya ve polisiye yapımları da son derece cüretkar oluyor. Bütün bunların toplamında severim,evet.
|
Tarih: 18 Mart 2019 02:47
|
|
|
|
|