svsknr:

Filmi izledim ama biraz kasılarak. Bu şan şöhret ve tuhaf adetler gerdi beni. Bunun dışında iyi bir film; ama şöyle olsaydı daha iyi olurdu ya da şöyle olsaydı sonuç yine bu olur muydu dediğim yerler var. Örneğin, adam mirasını reddedip de gelseydi daha güzel olurdu ve kız yine kabul ederdi büyük ihtimal ama adam teyzesine rağmen hiç bir şekilde kimseye tavır koymadan geldi. Yani yine küstahtı. İşin kötüsü, kızların böyle elden çıkarılmaya çalışılması ve kimsenin yadırgamaması, normal karşılaması...Birde aşk denilen şey yalnızca 2 bakışmaktan yani fiziksel görünümden ibaret... Mal ve mülkü saymıyorum bile.

Tamam herkes iyi yaşamak ister ama insanın sevdiği kişi tüm serveti olmalı. Böyle filmleri hem seviyorum hem de sevmiyorum... Hem insana ümit veriyor hem de olan ümidini elinden alıyor... İzlerken iyi-güzel ama film bitince söylenebilecek tek söz kalıyor geriye: Bu aşklar yalnızca filmlerde olur...

CaNaN^_^:

İnsanlar ne kadar farklı değil mi? Aşk ve Gurur da seni kasan o şan, şöhret ve tuhaf adetlerken beni etkileyen de onlardı. Jane Austen'in bu kitabı bir klasik ve zamanın özelliklerini yansıtıyor. İnsanların bu derece değişebileceği aklıma bile gelmezdi. Bu filmi ve kitabını tecrübe ettikten sonra keşke o zamanlarda doğmuş olsaydım dediğimi çok iyi hatırlıyorum.

Evlenme olayları bir nevi görücü usulü tarzında, o pek hoşuma gitmese ve kadına verilen değerin tabi bir değerden bahsetmek mümkünse çok düşük olduğunu bilsemde insan ilişkileri içerisinde saygının hüküm sürdüğünü söylemek mümkün. Tabi bu saygı meselesi hiyerarşiye bağlı bir durum.

Bir de 2 bakışmadan bahsetmişsin ki bu da beni etkilemişti. Mesela sırf bu yüzden "Lake House(Göl Evi)" filmini de çok severim. Aşkın yalnızca dokunmak olmadığını görmek hoşuma gidiyor. Aşkı bu şekilde dokunuşlar olmadan hissetme de bana apayrı bir tat veriyor.

Ve evet,yalnızca filmlerde ve kitaplarda olabilecek bir aşk hikayesi ama düşününce sevdiğim filmlerde 2 etken vardır ya kendimi bulmuşumdur o filmde ya da tamamen benim hayatımdan, çevremde gördüklerimden bağımsız oldukları ve yorum yapmaya açık olmuşlardır.

svsknr:

Hmm...Yanlış anlatımın kurbanı oldum.

Beni kasan asıl şey kaymak tabaka denen bu üst sınıfın, diğer insanları kendinden aşağıda görmesi .Yoksa, o elbiseler, şatolar vs. gerçekten harika. Barok sanatına bayılırım ama şu kulakulluk etme meselesi, nerde ve nasıl olursa olsun canımı sıkıyor. Özellikle, son model spor arabalarını yarıştırır gibi faytonlarını yarıştırmaları çok güzel bir göndermeydi bence .

Gelelim aşk meselesine... Önceki mesajlarımda anlatmıştım zaten durumu ama yine de belirtmek isterim ki, evet bakışmak ve bakışmaları kaçırmak vs. güzel duygular, buna bir şey demiyorum. Fakat, bence buna bile gerek yok; inanmak ve güvenmek yeterli .Bu bir nevi Allah ve Peygamber aşkı gibi bir şey... İlla fiziksel bir temasa gerek yok.

CaNaN^_^:

Ama kaymak tabaka her daim böyle değil mi? Her yerde kendilerini üstün gören insanları görmek mümkün. Farklı yönlerden kaymak olmaları farketmez... Mesela, bu kişi çok zeki de olabilir ,çok parası da olabilir veya ne bileyim evli olduğu kişinin meziyetleri sebebiyle de olabilir.

svsknr:

Orası öyle de, bu filmdekiler aristokrattı resmen. Öyle böyle değildi yani.Yemek masasına otururken, sandalyeyi altına çekmekten acizler...

Ve evet bir çok kişi zekasıyla toplumda sivrilebilir ama bu o kişi ya da kişileri kaymak tabaka yapmaz. Örneğin, çingene mahallesinde oturan zeki birisi, bu zekasını kullanarak en büyük hırsızlıkları organize edebilir ya da o mahallenin kabadayısı olabilir ve mahalleyi ele geçirebilir ama bu onu asla burjuva sınıfına dahi sokamaz.

CaNaN^_^:

Kaymak tabaka derken, genel itibariyle baktım insanlara.Burunları havada ve kendini üstün görenler olarak.

svsknr:

Hmm...Tamamdır