2016
İkimizin YerineRomantik126 dk
Yönetmen: Umur Turagay
Küçük bir kasabada ailesinin ona layık bulduğu tekdüze bir hayata sıkışarak büyümüş, ancak sürekli yaşamı sorgulayan Çiçek İnce'nin hayatı, okulda geçici olarak derslerine girmeye başlayan, İstanbul'dan gelmiş edebiyat öğretmeni Doğan ile tamamen...
6.1 (7,963 Oy)
Hala gösterimde olan bir filmin incelemesini yapmak ne kadar doğru veya size nasıl bir bakış açısı sunabilir bilmiyorum ama aslında filmle ilgili ne hissedeceğimi tam olarak kestiremediğimden ve kendi düşüncelerimi de netleştirebilmek adına bunu yazıyorum.
Öncelikle film çıkışı arkadaşımın "film sence nasıldı?" sorusuna verdiğim cevaptan yola çıkıp açıklamalarıma geçeceğim.
Cevabım:"Ne hissedeceğimi bilemiyorum." oldu.
Peki ama neden?
Çünkü bana bir filmin nasıl olması gerektiğini sorgulattı.Bir filme çok iyi/iyi diyebilmek için ne gerekir?
*Oyunculuk mu?
*Sağlam bir kurgu mu?
*Tahmin edilemezlik mi?
*Filmin yönetim aşaması mı?
*Ya da tüm bunların birleşimi mi?
Daha öncesinde soracak olsaydınız,derdim ki : "HEPSİ" ....
Ya şimdi....???
Filmin başlangıcı üniversite sınavına hazırlanan Çiçek'in Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenine tutulmasıyla başlıyor. Hangimiz geçmişimizde bu hislerle savaşmadık ki? Özellikle cidden Edebiyat öğretmenlerinde ne var böyle?? Her neyse böyle başladı ya,şimdi siz de konusunu aşk sandınız değil mi? Evet aslında aşk konusunu da işliyor ama asıl odak noktası tam olarak çiçekli bir toka. (Aşağıdaki resmi büyütürseniz toka orada Çiçek'in saçında)
Çiçek-Serenay Sarıkaya aslında bazı yönlerden hepimiz gibi bir genç. Tercihleri, yolu annesi tarafından belirlenmiş bi genç kız. Elbette bizim de tercihlerimizde ailelerimizin izi var ancak bu kızın tüm yolunu annesi çiziyor. Hangi gün ne giyecek? Üniversitede hangi bölümü okuyacak? Sabah kahvaltısında ne yiyecek? Saçlarını nasıl yapacak? Kızımız aşkın sıcak ellerine 40 yaşında bir adamla beraber düşüyor. Allem ediyor kallem ediyor adamı elde ediyor ve adam çekip gidiyor sonra geri geliyor vs vs buralar çok da önemli değil aslında.
Doğan-Nejat İşler bu karakterle ilgili bir öğretmen olarak yazabileceğim tek şey şu; evet öğretmen - öğrenci ilişkisi film ve dizilerde bol bol malzeme haline getirilen bir şey ama her ne koşulda olursa olsun etik değil. İzlerken sinirlerime hakim olma konusunda sıkıntı yaşadım. (İncelemenin gidişatına göre bu konu sebepli ön yargılı mı davranmışım yorumlarınızı bekliyor olacağım.)
Murat-İstar Göksever çaresizliğin beden bulmuş hal ekini kullanan bir baba. Kızı ile eşi arasında kalmış ve ne yapacağını malesef ki bilemiyor. Aslında bir çok şeye göz yumup her şeyin son haline gelmesine de bir nevi sebep olan kişi diyebiliriz.
Anne-Zerrin Tekindor "anne" kelimesi ne kadar kutsal ne kadar el değmemiş bir kelime değil mi? Malesef bu filmde benim için tam olarak öyle olmadı. Film boyunca diyeceksiniz ki her şey bu kadın yüzünden! Her şeyin sebebi bu kadın! Kızını sürüye sürüye uçurumun kenarına getiren bu kadın! Elbette yaşadığı şeyleri düşününce ve empati kurmaya çalışınca "yaşadıkları kolay değil" diyorsunuz. Ardından "ben olsam öyle mi yapardım?" diye kendinize soruyorsunuz ve aldığınız cevabın sonunda tekrar antipatik geliyor size kadın.
(Not:Annenin ismini hatırlayamamamı da tamamen kadına duyduğum antipatiye bağlıyorum.)
Buraya kadar çok fazla konuya girmemeye veya beni asıl düşündüren kısma girmemeye çalıştım.Bu noktadan sonra okumak tamamen size kalmış bir şey
Sürprizbozan: GösterEn başta yazdığım sorunuma gelecek olursam filmi izleyen beni anlar; ikinci bölümün son sahnelerine kadar diyorsunuz ki "anneyle Doğan arasında kesin bir şeyler oldu" ya da "acaba Çiçek Doğan'ın kızı mı (burada Oldboy etkisi mi söz konusu acaba?) " ya da "Çiçek Doğan'ın kardeşi mi?" sonra Çiçek annesine durumu soruyor ve anne anlatmaya başlıyor:
18 yaşında Çiçek isminde bir kız çocuğunu kaybetmek üzere olan anne sırf çocuğunu kurtarabilmek için çocuk doğuruyor ve o çocuk doğduktan 20 gün sonra ilk çocuğu yine de ölüyor. Ardından ne mi oluyor? Ufak kız ablasının yerine koyuluyor, giydiği tüm kıyafetler ablasının, yediği tüm yemekler ablasının sevdikleri, okuması planlanan bölüm ablasının okuduğu bölüm , hatta ismi bile kendisinin değil. Ve 40 yaşındaki Edebiyat öğretmeni ablasının eski nişanlısı!!!
Hani başta yazmıştım ya: *Tahmin edilemezlik mi? diye.Ben bu noktada filmi değerlendirmede sıkıntı yaşıyorum. Hepimiz film izlerken kendi kendimize tahminlerde bulunuruz:
Katıl kim?
İyilik mi? Kötülük mü kazanacak?
Başrol oyuncusu ölecek mi? Ölmeyecek mi?
ve genelde de başarılı oluruz bu tahminlerde değil mi...? Ben bu filmin sonunda çuvalladım. Son kısmı benim tahminlerim dahilinde ilerleseydi standart bir film derdim. Öyle çok bir albenisi yok ama ya sonunu izledikten sonra???
Filmin beni en çok etkileyen sahnesine gelirsek...Annenin kanserli kızını doğurmak kurtarmak için bir çocuk daha doğurduğunu belirtmiştim.Bununla ilgili anne hamile kalma süreciyle ilgili şöyle diyor:
" Bir insan ağlaya ağlaya sevişir mi? Kızı ölümle burun burunayken sevişir mi? Ben seviştim. Ve sende doğma amacını bile yerine getiremedin, bir işe yaramadın."
"Seni düşünmek güzel şey
Seni düşünmek ümitli şey
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
Seni düşünmek güzel şey
Seni düşünmek ümitli şey
Fakat artık ümit yetmiyor bana
Ben artık şarkı dinlemek değil
Şarkı söylemek istiyorum..."
Sanırım çok iyiydi diyemesem de iyiydi demekle yetineceğim...
Ve 6.5 diyeceğim.