1996
Parfait amour!Dram / Romantik110 dk
Yönetmen: Catherine Breillat
Frédérique 37 yaşında. Başından 2 evlilik, 2 boşanma geçmiştir. Yetişkin bir kızı, küçük bir oğlu vardır. Adam Christophe, henüz 28 yaşında, annesiyle yaşayan arkadaşlarıyla takılan bir gençtir… Frédérique ve Christophe’nin yolları bir düğünde...
6.1 (538 Oy)
Filmin adına
(Mükemmel Aşk) bakınca güzel bir romantik film izleyeceğiniz umuduna kapılıyorsunuz ama filmin yönetmeni
Catherine Breillat ile bu mümkün değildir maalesef.
Christophe, filmin başında, aşkı
Frédérique'ü nasıl öldürdüğünü tarif ediyor polislere. Daha dakika bir gol bir, esas adamın esas kızı öldürmüş olduğunu bilerek filmi izlemeye başlamak çok sinir bozucu.
Yönetmen film boyunca kafamızda, "bak bu kız öldü" imajı bırakarak ister istemez bize kızın tarafını tutturuyor. Üstü kapalı bu feminen tavır aslında filme bakış açısını da değiştiriyor. Çünkü ilk baştaki o beş dakikalık görüntüyü izlememiş olsaydım da bu filmi seyretseydim her şey çok farklı olurdu.
Esas kadın, otuzlu yaşlarında, kocasından ayrılmış bir göz doktoru, iki çocuğuyla birlikte yaşıyor, biri 16 yaşında bir kız, diğeri annesi olmadan geceleri uyuyamayan küçük bir oğlan çocuğu. Esas adamımız, annesiyle birlikte yalnız yaşayan, dünyayı gezmiş yirmili yaşlarında genç bir iş adamı. Tamamen kendi çabasıyla bir şirket kurmuş ve yanında çalışan 50'ye yakın insan var. Bir partide karşılaşıyorlar ve belli ki birbirlerini önceden tanıyorlar.
"yaşlanmışsın" diyor kadın,
"son görüşüme göre gözlerinin etrafında çizgiler belirmiş." işte bu noktada bir kadının bir erkekle ilgilendiğini, ondan hoşlandığını nasıl anlattığının en güzel örneklerinden birini görüyoruz. demek ki o gözlere daha önceden de bakılmış ve o gözlere daha önceden de dikkat edilmiş.
İlk başlarda otel odalarında aradaki 10 yılı aşkın yaş farkına rağmen başlayan bu aşk, elemanın kadının evine taşınması ve çocuklarıyla tanışmasıyla boyut değiştiriyor. Artık sadece cinsellik veya karşılıklı çekim değil, ikisinin de bunun daha da ötesinde bir şey olduğuna inandığı bir duygu bu. Sonra aynı evde yaşayıp birbirlerinin içine daha çok girdikçe fark ediyorlar ki bir birlerini sandıkları kadar iyi tanımıyorlarmış ve birbirlerini daha iyi tanıdıkça da ilk başlardaki o mutlu günlerin esamesi bile okunmuyor.
Kadına göre elemanın etrafındaki tüm kadınlar orospu ve adam da homo, çünkü artık onunla yatmak istemiyor. Adam ise olayın onunla değil kendisiyle alakalı olduğunu söylüyor,
"bana biraz nefes alabileceğim alan tanı" diyor. Yavaş yavaş birbirlerini zehirlemeye başlıyorlar.
Filmin afişinde de aynen yazdığı gibi,
"Kusursuz aşk mı? yok öyle bir şey"
Filmimiz tabii ki de tahmin edebileceğiniz gibi, en baştaki sahneye dönerek bitiyor. Bu önceden tahmin edilebilen bir şey olduğu için bir anlamda banal ama yine de genel açıdan filme bakarsak kötü diyemem.