Esir Ruhlar (2002)

Biyografik filmlerin en bariz albenisi; bahsi geçen, topluma mâl olmuş mühim kişilerin hayatlarının 'sıradan' insanlar tarafından ilgi çekici bulunuyor oluşudur. Böyle filmlerin yönetmen için en büyük riski ise izleyicinin bu ilgisini bütün film boyunca ayakta tutamamaktır. Nitekim bu filmde biraz böyle olmuş.

Sabina Spielrein Jung ve Freud'un izini sürmüş bir psikanalisttir. Filmin başlarında, filmin Sabina'ın Jung ile yaşadığı aşk üzerine devam edeceğini düşünürken gidişat Sabina'nın Rusya'ya geri dönmesi, psikanalizi anaokullarına uygulamasına(Beyaz Kreş) ve Stalin'e eleştirilere doğru kayıyor. Ve yönetmenin en büyük hatası filmi iki zamanda götürmesi. Sabina'nın günümüzdeki akrabalarından bir kadının onun izinden gitmesi ve günümüzden 1900'lerin başına geçişleri Sabina'nın günlüğü üzerinden yapması başarılı olmamış.

Öncelikle böylesine zengin ve önemli bir kişiliğin biyografisi için filmin süresi kısa kalmış. Kurgu ve anlatım dilinin güzelliğine karşın derinleşmek konusunda zayıf kalmış olan filmi, Sabina Spielrein'in hastalığının, aşkının, ve tedavisinin anlatıldığı giriş bölümü ve iyleştikten sonraki sosyal ve siyasal yaşımına tanıklık ettiğimiz final bölümü şeklinde ikiye ayırabiliriz. İki bölüm arası geçişte, kendisi de ünlü bir psikanalist olacak olan Sabina Spielrein'in iyileşme sürecinin çok daha güçlü şekilde analtılması gerekirdi. Ancak çok yüzeysel geçilmiş olması filmin hakettiği değerin altında kalmasına neden olmuş.
7/10

Bence Freud ve Jung üzerine yapılan filmlerden iyi bir film olmuş. Sabina Spielrein'in acıklı yaşamı üzerine, günümüzden yola çıkan iki araştırmacının iz sürmesiyle başlayan film geri dönüşlerle anlatılmakta. Tarihte tam olarak ne olup bittiğini bilemeyeceğiz, ama kendine özgü çalışmalarıyla önemli bir yeri olan Sabina'nın adı her zaman Stalin'den önde anılacaktır. Filmle afişi arasında bir bağ yoktur. 7.