Giriş Kayıt

Yasak İlişki (1995) incelemesi


The Bridges of Madison County

Yasak İlişki (1995)

The Bridges of Madison County
avatar
serdardemirkiran (08 Ağustos 2017)
  • 160/ 10
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
“Böylesi kesin bir duygu hayatta bir kez hissedilir”.

Robert James Waller'ın romanından Richard LaGravenese tarafından senaryolaştırıldı.
Clint Eastwood bunu hep yapıyor, hikayenin sonunu baştan gösteriyor “Tamam diyorsunuz, başı sonu belli bir film, başka ne anlatılır ki?”. O sonunu bildiğiniz hikayeyi öyle bir anlatıyor ki bizlere, sanki anlatılan öykü sizin öykünüzmüş gibi filme dahil oluyorsunuz, tüm duyularınızla hissediyorsunuz, kalbinizin çarpıntısına ve heyecanına engel olamıyorsunuz. Sinema bu olsa gerek, hele böyle iyi öykü anlatıcınız ve kusursuz oyunculardan oluşan bir kadro varsa karşınızda. O film bitmesin istiyorsunuz.

Film, vefat eden annelerinin avukatının çağrısı üzerine, vasiyeti öğrenmek için annelerinin evine gelen çocukların, vasiyetin yanında onun sandığında tuttuğu günlüklerden, geçmişte yaşadığı ve unutamadığı bir aşkı olduğunu öğrenirler. Şok olurlar, son derece sert tepki verirler, annelerine kızarlar, ama okumadan da edemezler. Bizlerde sayfalar çevrildikçe onlarla birlikte o günlere gideriz. 1965 senesindeyiz. Francesca (M. Streep) orta yaşa yaklaşmış evli, boyunca iki çocuğu, onu seven kocası olan biridir. Dışarıdan son derece mutlu bir aile olarak görünürler. Zaten böyle biri ailesini bir arada görüp, onlara yemek hazırlayıp, çamaşırlarını yıkayıp, evi çekip çevirmek dışında başka ne ister ki? denir. Kimse onun da hayalleri, istekleri duyguları vardır demez. O da bu monoton hayata kaptırmıştır kendini. Çevre, zaten herkesin birbirini tanıdığı, dedikodunun bolca yapıldığı, keskin toplumsal kurallarla çizilmiş yazılı olmayan kanunların geçerli olduğu yüzeysel arkadaşlıkların hüküm sürdüğü bir mekandır. Francesca’nın şimdi önünde kendine ayıracağı bir özgürlük anı vardır, bu kocası ve iki çocuğunun bir boğa yarışmasına katılmak için dört günlüğüne evden ayrılacakları zaman dilimidir. Ve ne olduysa da o dört günde olur, hayatını baştan başa etkileyen, duygularını darmadağın eden, çocuklarına bıraktığı üç deftere yazılacak kadar anı ve duygu.. Francesca kendi anılarıyla yok olacakken, ölümünden sonra bile olsa kendisinin, çocukları tarafından anlaşılmasını, sevdiği adamı onlarında bilmesini ister. Ve yaşananları yazar.
Eşini ve çocuklarını yolcu ettikten hemen sonra National Geographic dergisi için, Madison Kasabası’ndaki köprüleri fotoğraflarını çekmeye gelen Robert Kincaid’ın (C. Eastwood) kendisine yol sormasıyla tanışırlar. Yolu Francesca gösterir, onunla giderek, ve sonrada dört gün boyunca önce ürkek ve çekingen başlayan ilişkileri, doludizgin yaşanan aşka dönüşür. Francesca’yı da tanırız bu arada Robert’la sohbet ederken. Savaş esnasında İtalya’ya asker olarak gelen Richard (J. Haynie) ile evlenip Iowa’daki çiftliğe gelen Francesca’nın hayatı kocası istediği için öğretmenliği bırakmış, tüm hayatını şu an 16 yaşındaki kızı, 17 yaşındaki oğlu, kocası ve çiftlikteki işlere adayarak artık kendi için hayal kurmayı bile unutmuş bir ev kadını olduğunu öğreniriz. Robert Kincaid’ın da National Geographic’te fotoğrafçı olarak çalışan, bir kez evlenmiş ama yürütememiş biri olduğunu. Francesca kocasında göremediği ve artık unuttuğu ilgiyi, çiftliğe gömdüğü hayallerini, tutkularını ve en önemlisi kadınlığını Robert’ta tekrar hatırlamış, Robert’sa aradığı mutluluğun, Francesca’da olduğunu görmüştür. Francesca önce duygularını önlemeye çalışsa da, aralarındaki aşka ve yaşanacaklara engel olamaz. Kocası ve çocuklarının dönüş günü yaklaştıkça ikilem arasında kalır. Diğer tarafta Robert “benle gel” demektedir. Bir yanda duyguları, diğer yanda eşi, çocukları ve kurulu düzeni. Sonunda gelmesi beklenenler eve gelir, her şey eski haline gelmiş gibidir.
Kocasıyla alışverişten dönerken kırmızı ışıkta yağmur altında beklerlerken, sileceklerin temizlediği camdan öndeki arabanın Robert’ın arabası olduğunu görür, Francesca ve eli arabanın kapı kolundadır. Gitmek ve gitmemek arasında hayatının kararını vereceği andır. Yeşil ışık yanar ve… Francesca’nın çaresizliğine tanık oluruz. Seyircilerinde boğazlarına bir yumrunun oturduğu, kalbinin üzerine bir ağırlığın yerleştiği andır bu an. Bir araba kapı kolunun bu kadar duygusal anda, filmin en etkin sahnesinde başrol alması inanılır gibi değil. Hepimiz Eastwood’un anlatımına teslim olduğumuz andır artık annelerinin yazdıklarına peşin tavırlı yaklaşan çocuklar, sayfaları okudukça olaya daha ılımlı bakarlar, ayrıca kendi eşleriyle aralarındaki sorunların çözümü yolunda da önemli adım atarlar…

Filmde pek çok anlamlı replikte var; Robert’ın Franceska’ya
“Eski hayaller güzel hayallerdi, gerçek olmasa da onları kurduğum için mutluyum”,
yine Robert’ın ağından dökülen; “Çoğu insan değişiklikten korkar, ama her an her şeyin değişebileceğini düşünmek umut verici olabilir”.
Ve “Tutkuların sebebi yoktur, bu yüzden tutkudur” gibi.
Francesca’nın “Öyle olması gerektiği için, ya da bu kadarı yeterliymiş gibi davranamam. Yarın bitecek diye hissettiğim şeyleri hissetmiyormuşum gibi de yapamam”,
Robert’ın “Yaşadığımız şeyin, benim için yeni değil, sadece bir alışkanlık olduğunu düşünmene sebep olacak bir şey yaptıysam özür dilerim” sözü,
Francesca’nın Robert’a “Anlamıyorsun, kimse anlamaz ama bir kadın evlenip çocuk sahibi olmaya karar verdiğinde bir yönden hayatı başlarken, diğer yönden sona erer. Hayatını detaylarıyla planlarsın ama çocuklarını yetiştirebilmek için hepsini bırakıp kalman gerekir. Evden ayrıldıklarında hayatının o detaylarını da beraberlerinde götürürler. Hayatına devam etmen beklenir ama nasıl yapacağını hatırlayamazsın bile. Çünkü çok uzun süredir kimse senden bunu beklememiştir, kendin bile. Ama asla böyle bir aşkı bulacağını düşünmezsin”.
Ve Robert’ın söylediği “Bazı insanlar hayatı boyunca böyle bir şey arar ama bulamaz, diğerleri var olduğunu bile düşünmez” replikleri gibi.

Duyguların böylesine iyi anlatıldığı, Meryl Streep ve Clint Eastwood’un kusursuz oyunları ve Eastwood’un mükemmel yönetimi ile desteklenen film Meryl Streep’e En İyi Kadın Oyuncu Oscar adaylığı getirmişti. Ödülü Susan Sarandon “Dead Man Walking” ile almıştı. Benzer film olarak meraklısı için David Lean’ın 1945 yapımı olan ve bir tren garında yine bir kadının tercih ikilemi yaşadığı“Brief Encounter/Kısa Tesadüfler” klasik filmini de öneririm.

Bu filmi izleyin, unutamadığınız filmler arasındaki yerini alacaktır,buna inanın. Film, anlatımdaki başarısıyla sizide Francesca ile birlikte bu karar aşamasındaki heyecana da ortak etmeyi başarıyor... Hele filmdeki gibi bir ikilem yaşamış olanlar, geçmişi hatırlayıp bu filmden çok daha farklı tatlar alacaklardır. Duygular mı? , mantık mı? belki her ikisinin sonunda mutsuzluk var, bu nedenle tercihin zorluğu ortada. Bu öyküsünü çok iyi anlatan ve müthiş oyunculuklar barındıran duygusal filmi tüm sinemaseverlere öneririm. İzlenmeli…



Türkçe Altyazı © 2007 - 2024 | hd film