Giriş Kayıt

Yaşıyorlar (1988)

They Live
avatar
serdardemirkiran (26 Nisan 2019)
  • 140/ 10
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
“Birileri dünyayı uyandırmalı”…

John Carpenter’dan sert bir otorite ve sistem eleştirisi. Amerika’daki Reagan döneminin sertlik yanlısı, güce övgü politikalarına başkaldırı , ülkenin asıl gücüne, orta sınıf halka uyanış çağrısı bir anlamda…
Öykü son derece basit ve sıradan başlıyor. Uzun süredir işsiz olan ve geçimi için iş arayan, hiç bir yere bağı bulunmayan John Nada’yı tanırız. (Carpenter’ın John Nada’yı normal bir oyuncuya değil de bir pankreas güreşçisi Roddy Piper’e oynatmasını film boyunca anlayamayız. Diğer oyuncuların performansları da eleştirilebilir, ancak konunun çarpıcılığı bu amatör oyuncu kadrosunun sıradan oyununa rağmen filmin puanını 7 lere taşımaktadır).
Kabul edildiği inşaat işinde, tanıştığı Frank’in (K. David) “Kalacak yerin yoksa, benimle gel!” demesiyle onunla yaşadığı yere gider. Burası parkın içinde insanların komün hayatı sürdürerek yaşadığı bir yerdir. Gelir seviyesinin düşük olan kişilerin toplandığı bu yerde her şey paylaşılmaktadır. Yemekler ortak yapılmakta ve paylaşılarak yenilmektedir. Bir kamp görüntüsündedir. Kampın yöneticilerinin sürekli terkedilmiş küçük kiliseye girip çıkmaları Nada’nın dikkatini çeker, gizlice içeri girer, gördükleri karşısında kilisenin kamufle amaçlı olduğunu hisseder, ilahilerin ve konuşmaların teyp kaydından yapıldığını, küçük bir laboratuvar gibi güneş gözlüğü camı ürettiklerini ve her yerin kutularla dolu olduğunu görür. Duvarda “Onlar Yaşıyor, Biz Uyuyoruz” yazısı vardır. Kutunun birini açar içi güneş gözlüğü doludur. Gülümser, kutunun birini gizli bir bölmeye koyar. O akşam polisler kampa baskın yaparlar. Polisler kamptakilere aşırı şiddet uygularlar, pek çoğunu da tutuklarlar. Nada ise sanki görünmez adam edasıyla ortalıkta dolaşmaktadır. Herkesin doğal olarak panik ve korku yaşadığı anlarda o hiçbir tepki göstermez, polislerde sanki onu görmez… İzleyenin kızdığı anlardan biridir bu…
Ertesi gün kamp harabe halindedir. Kiliseden hafif dumanlar yükselmektedir. Nada içeri girer ve kilisedeki tüm kutuların götürülmüş olduğunu görür. Sakladığı kutuyu alarak, ıssız bir sokağa gider. Kutuda değerli bir şeylerin olduğunu düşünmektedir. Kutuyu açar, gözlükten başka bir şey yoktur içinde. Olayları anlamaya çalışır ama birleştirmesi mümkün değildir. Gözlüklerden birini alıp diğerlerini bir çöp kovasının altlarına sokuşturur. Elinde evirip çevirdiği gözlüğe anlam vermeye çalışmaktadır.
Ara sokaktan ana caddeye çıkar, kalabalığın arasında yürürken gözlüğü gözüne takar ve film bir anlamda o zaman başlar. Film, değerlendirmelerde bilim-kurgu olarak gösterilmektedir. Ancak ilk yarım saatte bilim kurgu adına hiçbir şeyin bulunmadığı gerçeğini de belirtmemiz gerekiyor. Gözlüğü taktığında görüntü siyah-beyaza dönüşüp renksizleşiyor, ama en ilginci çevresindeki görüntünün değişmesi… Gözlük olmadan, çıplak gözle görülmeyen, bilinçaltına empoze edilen emirler, gözlük takılınca açığa çıkıyor… Gözlük olmadan bir bilgisayar reklamı olarak beynin algıladığı panoda gözlükle bakınca “OBEY/İtaat Et” yazısını görür. Bir tatil reklamı panosundaki güneşlenen kız görüntüsü gözlük takılınca “Marry and Reproduce/Evlen ve Çoğal” emrine, bir erkek giyim mağazasının levhası “No Independent Thought/Bağımsız Düşünce Yok” yazısına dönüşür. Nada sersemlemiş haldedir. Binalardaki pek çok panoda “Consume/ Tüket” yazıları vardır. Bir kitap, dergi satıcısının yanından geçerken tüm dergi ve kitaplarda gözlükle bakıldığında görülen emirler yer almaktadır. “İtaat Et, Uykuda Kal, Otoriteyi Sorgulama” şeklinde, gözlük çıkınca sıradan bir haber dergisi görünümünü almaktadır. Nada yı asıl şaşırtan ise dergi alan bir adama bakınca onun insan olmadığını farketmesi olur. Gözlükle bakınca insanların arasında yaşayan bu uzaylıları görmektedir, gözlüğü çıkardığında ise bu kişilerde normal insanlar gibi görünmektedirler. Kitapçının elindeki paranın üzerinde gözlükle bakıldığında “Bu Senin Tanrın” yazmaktadır
Bir markete girer, içerisi alışveriş eden uzaylılarla doludur. Uzaylıların tamamı gelir düzeyi yüksek kişilerdir. Nada, markette çarpıştığı bir kadının uzaylı olması ve birazda dilini tutamaması yüzünden deşifre olur. Kadın saatinden “Burada görebilen biri var” der ve Nada artık uzaylıların korumasını yapan polislerin hedefidir. Uyuyan çoğunluktan, uyanan birisine tahammülleri yoktur.
Polisler onu çıkmaz sokakta kıstırır, gözlüğünü takınca onların uzaylı olduklarını görür. Çıkan kavgada ikisini de vurur, artık silahlıdır da… Bir bankaya girip uzaylıları tek tek vurur. Polislerden kaçmak için otoparkta Holly’nin arabasına onu tehdit ederek binip, saklanabileceği yer olarak düşündüğü Holly’nin evine giderler. (Bu sahne biraz “Three Days Of Condor” da Redford’un tehditle Dunaway’i market çıkışı arabasıyla kaçırış sahnesini hatırlatır bizlere) Holly’nin evinden de kaçmak durumunda kalan Nada, arkadaşı Frank’e ulaşır. Frank “bana bulaşma” der. Nada, ona gözlüğü takıp gerçekleri görmesini ister. O hayır deyince, izleyene bıkkınlık getiren tam altı dakikayı bulan kavgalarına başlarlar. Roddy Piper’in bir pankreas güreşçisi olması nedeniyle mi bu dövüş sahnesi uzatıldı diye bizler düşünürken sonunda Nada zorla da olsa gözlüğü Frank’e takar. Filmin o canım konusunun da içine eden bu dövüş sahnesine kızsak ta usta yönetmenin burada insanların gerçeğe ne kadar yakın olsalar dahi onu görmek istememeleri konusundaki katı, bağnaz ve inatçı tutumlarını sergiliyor bence… Bir yerde kafasına vura vura göstermek gerekir diyor gerçekleri… Bu kez ikisi de kaçak konumuna düşüyorlar. Çare olarak kilisedeki bunlarla mücadele eden gruba katılırlar. Holly, orada da karşılarına çıkar. Kanal 54 adlı bir Tv kanalının yayını sayesinde, uzaylıların insanların arasında rahatça gezdiklerini öğrenirler. Artık o yayını susturmak şart olmuştur…
Müthiş çarpıcı bir konu ama maalesef tam hedefi vurduğu söylenemez. Senaryo, aksiyonla anlatılmak istenilenler arasında gel gitlerle epey kayba uğruyor. Bir başyapıt olmaya ramak kalmışken film, kaçan fırsatlar hanesine yazılıyor. Kesinlikle yeniden çevrimi düşünülen filmler arasına alınması gerekenlerden. Oyunculuk çok zayıf, görüntü ve filme verdiği katkı zayıf, tek artısı senaryonun ilginçliği ve yönetmenin ustalığı… Ancak bazı sorular açıkta kalıyor. Bu kadar galaksiler arası ışınlama gerçekleştiren uzaylılar sadece bir kente mi yerleşmişler. Bir tv yayın vericisini, çanak antenini susturmak onların foyalarını ortaya çıkarmaya yetebiliyor mu? gibi. Böyle olunca, final beklenen etkiden uzak kalıyor. Senaryonun yeterince desteklenmemesi istenen patlamayı tam anlamıyla sağlayamıyor.
Uzaylıların yerine, zengin patronları koyun, onların paralarının gücüyle yanlarında çalışmaya mecbur kıldıkları çalışanları ekleyin. Ve filmde gözlüğü takınca görülen yazıları düşünün… “Uyu, İtaat Et, Bağımsız Düşünme, Uyu, Tüket, TV Seyret, Uyu…”
Günümüzde de farklı bir yaşam sürülmüyor aslında… Usta yönetmen filmde çok iyi bir sistem eleştirisinde bulunur, gerçeği gösterir ama çözüm önermez. Onu izleyene bırakır.
Okumanın, sanatsal faaliyetleri takip etmenin, bir şeyin nedenini sorgulamanın her konuda kendini geliştirmeye çalışmanın bir insan için çok gerekli olduğunun altını çizer. Kapitalist düzeni eleştirirken, sanki biraz da içindeki komünist düşünceleri açığa vurur. Ünlü düşünür Darwin’in sözünü de eklemek gerekir. "Bilim ve sanat, bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar. Uçamayanlar ise tavuk olur... 'Tavuk toplum', önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtalarının alındığının farkında bile olmaz!"
Güneş gözlüğümü her taktığımda bu film aklıma gelir ve kalabalıklara daha bir dikkatli bakarım ama şimdiye kadar hiç uzaylı göremedim… Benim gözlük mü işe yaramıyor, yoksa onlar mı daha bir görünmez oldular bilemiyorum! …
Herkese iyi seyirler…



Türkçe Altyazı © 2007 - 2024 | hd film