Giriş Kayıt

Bir Cinayetin Tahlili (1959)

Anatomy of a Murder
avatar
serdardemirkiran (04 Ağustos 2022)
  • 160/ 10
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
“On iki kişi bir odaya giriyor,
On iki farklı beyin,
On iki farklı yürek,
On iki farklı hayat…
On iki çift göz, kulak… Farklı şekiller ve boylar…
Bu on iki kişinin bir başka insanı yargılaması bekleniyor…
En az onlar kadar farklı birini…
Varacakları yargıda, isimsiz, tek bir beyin haline gelmeleri gerek.
Bunu becerebilmeleri, disiplinsiz insan ruhunun büyük mucizelerinden biri.
Çoğu durumda da doğru kararlar alıyorlar.
Tanrı jürileri korusun…”

Sinemanın vazgeçemediği film türlerindendir mahkeme filmleri… Vazgeçememe nedeni de sanırım yaşadığımız, adaletin yerini çoğunlukla bulamadığı bu dünyada, hiç olmazsa sinema ekranında ya da perdesinde de olsa adaletin nasıl olması gerektiğini gösterebilme imkanının bulunmasından kaynaklanmaktadır…
Adalet; tüm dünyada dil, din, renk ayrımı olmaksızın insanların en çok istediği, arzuladığı konuların başında geliyor. Hemen hemen her konuda yaşanan adaletsizliğe, sinema gibi görsel bir sanat kolunun uzak kalması mümkün olamazdı.
Hukuk ve adalet konularını işleyen sinemada kendi içinde bu konuları tür olarak ayırdı…
Mahkeme salonu filmleri, mahkum-hapishane filmleri ve adaleti kişinin kendisinin sağladığı intikam filmleri olarak…
“Anatomy of a Murder” mahkeme salonu filmlerinin içinde sayacağımız örneklerden biri, abartısız en iyilerinden…
Bilhassa Amerikan sinemasının bu konunun bir tür olarak kabul görmesinde oynadığı rol hayli fazladır. Bunun da baş nedeni Amerikan mahkemelerinde kararın jüriye bırakılması ve jüriyi etkilemek için avukat, savcı, hakimlerin dava süresince sırayla ön plana çıkmaları, jüriyi etkilemeye, bazen de kandırmaya! yönelik çabaları, sinema için gereğinden fazla malzeme oluşmasına imkan sağlamaktadır. Adaleti, adaletsizliği türlü şekillerde izleyiciye sunulabilme şansı vermektedir. Bu durum başarılı eserlerin, usta yönetmenler ve büyük star oyuncular sayesinde unutulmaz mahkeme filmlerinin yapılmasına neden olmuştur.

“Bir Cinayetin Anatomisi” ise, Michigan Yüksek Mahkeme Yargıcı John D. Voelker’in Robert Traver takma isimle yazdığı 1957 tarihli romanına, romanda kendisinin görevdeyken yaşadığı bir gerçek olaya dayanıyordu. Bu olay;

31 Temmuz 1952'de Teğmen Coleman A. Peterson, Maurice Chenoweth'i vurarak öldürdü. Big Bay, Michigan. Voelker, birkaç gün sonra savunma avukatı olarak tutuldu. Duruşma 15 Eylül 1952'de başladı ve Başsavcı Yardımcısı Irving Beattie, Marquette County Kovuşturma Savcısı Edward Thomas'a yardım etti.
Voelker, Michigan'da 1886'dan beri kullanılmayan, “dayanılmaz dürtü” adı verilen delilik savunmasının nadir bir versiyonunu kullandı. Jüri, 23 Eylül 1952'de dört saat boyunca tartışarak delilikten suçsuz olduğuna karar verdi. İki gün sonra, Peterson kendisini aklı başında yargılayan bir psikiyatrist tarafından muayene edildikten sonra serbest bırakıldı. Peterson ve karısı duruşmadan kısa süre sonra boşandı.

Filmin konusu da bu yaşanmış öyküdeki gibi gelişiyordu; Eski bir bölge savcısı olan küçük kasaba avukatı Paul Biegler (J. Stewart) zamanının büyük bölümünü balık tutarak, piyano çalarak ve alkolik arkadaşı ve meslektaşı Parnell McCarthy (A. O’Connell) birlikte geçirmektedir. Sekreteri Maida (E. Arden) maaşını alamamaktan şikayetçidir.
Bir gün Laura Manion (L. Remick) Barney Quill’i öldürmekten tutuklanan kocası Teğmen Frederick Manion’u (B. Gazzara) savunması için arar. Olayı gazetelerden öğrenmeğe çalışan Biegler’e sekreteri Maida anlaşması halinde para alması konusunda uyarır.

“Para yerine savaş madalyası kabul etme sakın.
Meslekten asker olanlar meteliğe kurşun atar. Bir zamanlar bir askerle evliydim de…”
O replik bizleri gülümsetir.
Manion cinayeti inkar etmez, ancak Quill’in karısına tecavüz ettiğini söyler. Laura’nın ifadesi de bu şekildedir. Biegler’in Manion’la görüşmesi esnasında geçen konuşmalar dikkat çekicidir;
Av. Biegler - “Eğer niyetiniz hiç ceza almadan beraat etmekse hiçbir avukat bu davada “başarılı” olamayabilir”.
Lt. Manion – “Bir şeyi unutuyorsunuz, Barney Quill karıma tecavüz etti, namus kanunları benim yanımda”.
Av. Biegler - “Namus kanunları bir efsanedir. Namus kanunları diye bir şey yoktur. Bunların varlığına güvenerek cinayet işleyen herkes eyalet hapishanesinde bir hücre ve karavana ya razı gelir, hatta belki ömür boyu”.
Biegler, Manion’u taammüden adam öldürmekten kurtarmanın tek yolu olarak savunmasını “karşı konulmaz bir dürtü”, geçici bir deliliğin üzerine kuracaktır. 1886 da alınan bir mahkeme kararı kayıtları örnek olacaktır. Ancak cinayetten tutuklu teğmende, eşi de son derece rahat ve tutarsız davranışlar içindedir. Eşi tutukluyken Laura partilerdedir ve sadece davranışlarıyla değil, kıyafetleri de dikkatleri üzerine çekecek şekildedir.
Biegler onu kulüpten çıkarır ve;
“Bu iş bitene kadar, kemik çerçeveli gözlüklü uslu bir ev kadını olacaksın.
Erkeklerden, kulüplerden, içkiden, tilt makinelerinden uzak duracaksın.
Etek ve alçak topuklu ayakkabı giyeceksin. Bir de korse… Korseyi sakın unutma.
İnan bana, çekici ve oynak hatlardan genellikle şikayetçi olmam, ama o oynaklığı kocanın hapisten dönüşüne sakla”… diye azarlar.
Ancak savunma makamı da davayı kesin ve istedikleri gibi sonuçlandırmak için yerel savcı Lodwick’e, Başsavcılık Ofisinden yüksek yetkiye sahip Claude Dancer (G. C.Scott) getirtilir.
Artık iki tarafında işi jüriyi etki altına almaktır. Cinayet olarak başlayan dava tecavüz ve diğer yan etkenlerinde eklenmesiyle genişleyerek büyür. Duruşmanın hakimi iki tarafıda idare etmekte zorlanır. Bir ara;
“Savcılık ve savunma makamı kürsüye yaklaşsın lütfen…
Bay Biegler, en sonunda tecavüzü de davaya dahil ettiniz. Bence şimdi jürinin bütün ayrıntıları öğrenmesi gerekiyor. Katılıyor musunuz Bay Lodwick?
- Evet
- Sözü geçen iç çamaşırı tam olarak nedir?
- Don efendim.
- Bunun lafı çok geçecek mi?
- Evet, efendim.
- “Don” sözcüğünün biraz nahoş bir çağrışımı var. Buna başka bir şey diyebilir miyiz?
- Karımın buna başka bir şey dediğini hiç duymadım.
- Ben bekarım efendim.
- Çok yardımcı oldunuz, Bay Dancer.
- Savaş sırasında Avrupa’ya gittiğimde bir Fransızca sözcük öğrenmiştim efendim. Ama maalesef biraz müstehcen kaçabilir.
- Fransızca sözcüklerin çoğu öğledir. Pekala beyler yerlerinize dönün…
- Jüri için, ama özellikle seyirciler için belirteyim. Az önce sözü geçen iç çamaşırı tam olarak Bayan Manion’un donudur… Şu kıkırdaşmalardan bir kerede kurtulalım istedim. Duruşma sırasında bu donun çok lafı geçecek. Bir dahaki sefere salonda ne bir gülüş, ne bir kıkırdama duymayayım. Bir sırıtış bile olmasın. Bir adamın vahşice öldürülmesine neden olmuş, bir diğerinin de bir ihtimal hapse atılmasına neden olacak bir donun komik bir tarafı yok… Devam edin Bay Biegler”…
Şeklinde konuşmaya şahit oluruz.
Uzun mahkeme süreci son derece farklı bir biçimde neticeleniyordu…

Film, hukukun içinde insanın yanılabilirliğini işliyordu, tabi algılanan diğer bir gerçekte “eğer iyi bir avukata sahipsen, en ağır suç ve delillerle yargılanıyor olsan bile bu sistem içinde kurtulma şansın her zaman vardır” şeklindeydi…
Film, kendinden önce yapılan 1957 yapımı iki filmle (“12 Angry Men” ve “Witness fort he Prosecution”) hep mukayese edildi.
Mahkeme filmleriydi onlarda ama farklıydılar; “12 Angry Men”de mahkemenin jüri tarafındaydık, onları izledik. Burada avukatları…
“Witness fort he Prosecution”da davalının suçu işleyip işlemediği üzerineydi tüm merakımız. Burada ise suçun işlenip işlenmediği pek önem taşımıyor, filmin sonundaki not bile kafadaki soruları çözmüyor daha da bulanıklaştırıyor ve sonucu bir yerde izleyiciye bırakıyordu. Üzerinde durulan asıl konu adalet sistemindeki açıktı… Buna ayna tutuyordu ve bunu çok iyi anlatıyordu…

Bir diğer dikkat çekici konuda, kadının giydikleriyle, uğradığı tecavüz arasında bağlantı kuruluyor olmasıydı, o günün koşulları diye geçiştirilse de, günümüzde de buna benzer kararları gazetelerde, haber bültenlerinde görünce geçen yılların pek bir şeyi değiştirmediğini, değişim ve gelişimin teknolojide olduğunu, kadına bakışın maalesef aynı kaldığını fark ediyoruz… Umudumuz gelecek yıllarda… Kadınların bireysel haklarını kullanırken şiddet ve tecavüze maruz kalmadıkları daha uygar bir dünya umuduyla…

Film, 2012 yılında Amerikan Kongre Kütüphanesi tarafından “kültürel, tarihsel ve estetik açıdan önemli” görülerek Ulusal Film Arşivinde korunmak üzere seçildi.

Film 1959 yılının 32. Oscar Ödülleri töreninin kaybedeniydi. Yedi dalda Oscar adayıydı,
En İyi Film ödününü Ben-Hur’a kaptırırken,
En İyi Erkek Oyuncu’da James Stewart, kazanan Charlton Heston/Ben-Hur du.
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’da iki adayı vardı filmin,
George C. Scott ve Arthur O’Connell ancak ödülü Hugh Griffith/Ben-Hur kazandı.
En İyi Uyarlama Senaryo da Wendell Mayes adaydı, ödül Neil Paterson/Room at the Top’a gitmişti.
En İyi Siyah-Beyaz Görüntü Yönetiminde Sam Leavitt aday, kazanan William C. Mellor/ The Diary of Anne Frank’tı.
En İyi Kurgu’da Louis R. Loeffler adaylıkta kalırken, ödül Ralph E. Winters ve John D. Dunning/Ben-Hur’a gitmişti.
Bu film James Stewart’ın Oscar’a aday gösterilen son performansıyken, George C. Scott’ın da Oscar’a aday olan ilk performansıydı.

Steven Jay Schneider’in “Ölmeden Önce Görmeniz Gereken 1001 Film” kitabında, Kim Newman film hakkında; “Robert Traver’in (Michigan Yüksek Mahkemesi yargıcı John D. Voelker’in takma adı) 1957 tarihli romanından 1959 yılında Otto Preminger’in sinemaya uyarladığı film, çekildiği dönemde tartışma yaratmıştı ( o dönemler için alışılmamış olan “külot”, “tecavüz”, “sperm üretimi” gibi sözcükleri perdede açıkça kullanmasıyla) ve ABD hukuk sistemine keskin, sert, zehir gibi ve zekice bir biçimde neşter vuran niteliğini hala koruyor.
Bir Cinayetin Anatomisi, Saul Bass’ın tasarladığı çarpıcı başlangıç sekansı (afişte de kullanılır) ve Duke Ellington’un caz temalı müzikleriyle, kendi dönemindeki Hollywood filmleri için alışılmadık olan, her açıdan karmaşık ve incelikli bir yaklaşım benimsiyor. Bu yaklaşımın en radikal izdüşümü, mahkemede anlatılan cinayetin ya da diğer özel olayların gösterilmemesi; ve böylelikle aksi, kayıtsız bir adam olan Teğmen Frederick Manion’un (B. Gazzara) hafifmeşrep karısı Laura’ya (aşırı dar pantolonuyla Lee Remick) tecavüz ettiği iddia edilen iri yarı bar sahibi Barney Quill’i öldürdüğünde, cinnete eşdeğer “karşı konulmaz bir dürtü” nün esiri olup olmadığına karar vermeyi jüriyle beraber bizlere bırakması. Manion, kendisini savunmak üzere, yerini alanlarla kapışmak için yeniden mahkeme salonlarına dönmeye hevesli eski bölge savcısı Paul “Polly” Biegler’i (J. Stewart) tutar ve Biegler de sivri dilli sekreteriyle (E. Arden) içkici ama zeki araştırma ortağının (A. O’Connell) yardımlarına başvurur. Bu durum karşısında ne yapacağını şaşıran bölge savcısı, iddia makamını temsil etmesi için, şehirden, kılı kırk yaran deneyimli Claude Dancer’ı (G. C.Scott) getirtir. Dancer’ın jilet gibi görünümü ve sinsi zerafeti, Biegler’in “Jimmy Stewart tarzı” kurnazlığıyla ilginç, bir tezat oluşturur.

Bu Otto Preminger yönetiminde, iyi bir öyküsü olan ve çok iyi oyuncularla, onların çok iyi performanslarıyla gösterişli bir Hollywood klasiği tanımlamasını hak eden film mutlaka izlenmesi gereken yapımlardan.



Türkçe Altyazı © 2007 - 2024 | hd film