Yorumlarını sevdiğim ve bir çok yeni film keşfetmemi sağlayan bir kullanıcı. Kesinlikle takip etmeye değer.
https://letterboxd.com/cleo5to7/
Woman in the Dunes için yaptığı yorum ile dikkatimi çekmişti.
Alıntı:
Varoluş, özgürlük ve insan zihniyle ilgili, psiko-cinsel çağrışımlarla karakterize edilen, varoluşu ve hayatın kibirini inceleyen metafizik bir hikaye.
Film, yabancılaşma ve yalnızlığın toplumsal temalarına oldukça derinlemesine inerken, yöneticiler ve ezilenler arasındaki güç oyununun devam ettiği patolojik insanlığın sapkın bir resmini sunuyor.
“Kürek sallamak için mi yaşıyorsun, yaşamak için mi kürek sallıyorsun?”
Tokyo’da bir böcek bilimci olan Jumpei,böcek toplayıp adını literatüre kazandırmak için çöl seyahatine çıkar fakat köylüler tarafından yasa dışı satılan kumları kazıp çıkarması için bir kadının kum çukurundaki evine tutsak edilir.
Antonioni insanları şehir manzaralarının ortasında kaybolmuş ve kapana kısılmış hissettirirken, Teshigara,kum tepeleri ve bataklıklar içinde hapsolan insanları çıkış yolu olmayan bir akıl hapishanesi yaratarak insanın varoluşsal ızdırabını yansıtıyor.
Filmin başlarında Jumpei;
“İnsan pek çok belgeye ihtiyaç duyuyor: sözleşmeler, ehliyetler, kimlik kartları, izinler, tapular, sertifikalar, kayıtlar, sendika kartları, bonservisler, faturalar, borç senetleri, geçici müsaadeler, izin mektupları, gelir beyannamaleri… Daha fazlası olacak mı? Bunları unutabilirmiyim? İnsanoğlu bir yerlerde yanlış yapmaktan çok korkuyor. Doğru tarafta olmak için yenilerini uydurup duruyor.”
Aslında şehir hayatında varoluşumuzu birtakım kağıt parçaları ölçüyor.Tıpkı kum çukurları gibi özgür irademiz mülkiyet haline gelerek bizi tutsak ediyor.
Tutsak bir çalışma hayatında süresi dolmayı ve önemsiz hale gelmeyi bekleyen iğnelenmiş bir böcek gibiyiz yalnızca varolarak, özgürlüğümüz küreğin içindeki kum taneleri kadar.