Giriş Kayıt
Judgment at Nuremberg / Nuremberg Mahkemesi - 1961
Yeni Konu Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 1 sayfa) [1 Mesaj] « Önceki konuSonraki konu »
Yazar Mesaj
serdardemirkiran
Klasik Sinema
Sinefil Grubu


Kayıt: 09.04.2017
İletiler: 121
Şehir: Ankara


Özel mesaj gönder
serdardemirkiran
Klasik Sinema
Sinefil Grubu
 Judgment at Nuremberg / Nuremberg Mahkemesi - 1961

Judgment at Nuremberg
1961
Judgment at Nuremberg
Dram / Savaş179 dk

Yönetmen: Stanley Kramer
2001 senesinde hayatını kaybeden Amerikan yönetmen Stanley Kramer, tam 9 defa Oscar'a aday gösterildi. Başarılı yönetmenin 1961 senesinde çektiği filmi "Judgment at Nuremberg" (Nüremberg Duruşması) 2 Oscar sahibi oldu ve 9 farklı dala da aday gösterildi....
8.3 (86,143 Oy)

resim

“Burada başkalarına vermeyi esirgedikleri adaleti alacaklar”…

Dünyanın şimdiye kadar yaşadığı en kanlı, en acımasız, en zalim savaşı olan II. Dünya Savaşı ve o savaşı başlatan, dünyayı bir kan gölüne çeviren Nazi Almanyası.. Liderleri Hitler, savaşı kaybettikten sonra intihar etmesiyle bir anlamda kurtulmuştu, ama onun felakete sürüklediği ülkesi Almanya harabeye dönmüş, savaşı kazanan ülkelerin yargılamalarına, cezaya çarptırmalarına, aşağılamalarına maruz kalmıştı….
Hitler ve ona en yakın çevresi ile onun peşine takılan savaşı da bahane ederek ülkede belli ırklara soykırım uygulayan yöneticiler ve onların emirlerine uymak zorunda kalıp, “ülke menfaatleri” kılıfına uyarak, adaletten sapan , işleri adalet sağlamak olan hakimler ve diğer kamu görevlileri yargılandılar. İşin en acı tarafı kendilerinin oylarıyla iktidara taşıdıkları Hitler’in bu yaptıklarından haberi olmayan Alman halkıydı…
Film, üç saati aşkın süresinde bu yargılama sürecini, Nazi iktidarında görev yapan dört hakimin yargılanmasını kurgusal bir biçimde işliyor. İzleyiciye farklı görüşleri de seslendirerek yargılamanın da ne kadar adil olduğu konusunda sorular oluşturuyor.
Savaşı kaybeden Almanlar, onları yargılayanlar ise galip devletler. Bir anlamda “galiplerin adaleti”.. Filmde, Hakim Haywood karakterinin tarafsız ve adil görüntüsü ile bu durum dengelenmeye sağlanmış.
Film, özünde iyi ve kötü kavramını incelemektedir. Bunu adalet ve vatanseverlik şeklinde de yorumlayabiliriz. Nazi Almanyası döneminde işlenen suçlardan tüm dünya ülkelerinin sorumlu olduğunun mesajını vermektedir.
Film, Amerikan yapımı olmasına rağmen olaylara son derece objektif yaklaşmakta, gerçekte kimin suçlu olduğu üzerine izleyene farklı bakış açıları ve tartışmalar sunmaktadır. Filmde adaleti temsil eden hakimin tarafsızlığı, adaletten sapmayışı, yargıladıkları kişilerin durumuna düşmemesi alkışlanıyor ve keşke bu görüntüler kitaplarda, filmlerde kalmasa dedirtiyor. Adaletin, sadece kurallardan oluşmadığı, vicdanla birlikteliğinde adaletin sağlandığının son derece çarpıcı bir şekilde anlatıldığı yapımda, kötülüğün yok edilmesinde, iyilerinde sessiz kalmamasının gerekliliği belirtiliyor. 1700 lü yıllarda yaşamış İngiliz siyaset adamı Edmund Burke yıllar öncesinde “Kötülüğün zaferi için gereken tek şey iyi kişilerin hiçbir şey yapmamasıdır” demişti.
Film, bir mahkeme filmi, sinema tarihinin en önemli mahkeme filmlerinden. Onu diğer mahkeme filmlerinden ayıran özelliği ise; bir cinayet, yada bir haksızlık üzerine olmaması, bir insanlık ayıbını, toplu katliamların, insanlığa karşı işlenen suçların hesap sorulması üzerine bir yapım olması..
Bu sebeple filmi detaylı bir anlatımla sunmak istiyorum. Bilhassa savcılığın ve savunmanın konuşmaları bir ders niteliğinde olduğundan bu bölümlerden kapsamlı bahsetmek gerekiyor görüşündeyim. Filmin, mahkemedeki savcılık ve savunma konuşmaları, olayları son derece derinlemesine anlattığından ve hayli etkileyici olmasından , mahkemedeki gerilimi ayakta tutması nedenleriyle, bilhassa da anlatımı pekiştirdiğinden birebir sunmaya çalışacağım.
Geçmişte kötülüğün insanlık tarihine neler yaşattığını gördükten sonra elimizden geldiğince her durumda iyi insan, iyi yurttaş olmaya gayret etmeliyiz.. İnsanlığımızı ve vicdanımızı asla kaybetmeden…

Konuya duruşmalar hakkında tarihsel bir bilgi vererek girmekte fayda var.
resim
Alıntı:
Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi, Ekim 1945 'te, ABD, İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği'nin açtığı ünlü dava. Almanya'nın Nürnberg şehrinde yapıldığı için bu isimle anılmıştır. Nazi liderlerine karşı suçlama 4 noktada toplanıyordu: Barışa karşı suç (uluslararası sözleşme ve anlaşmaları çiğneyerek savaşı planlama, başlatma ve yürütme), insanlığa karşı suç (sürgün, imha ve soykırım), savaş suçları (savaş hukukunu çiğneme) ve ilk üç noktada listelenen suç eylemlerinin ''ortak bir plan ve komplo süreci ile gerçekleştirilmesi.'' 216 oturum süren yargılamalar 1 Ekim 1945 tarihinde sona erdi ve üçü beraat eden, 22'si için idam cezası istenen 24 mahkûm şu cezalara çarptırıldı: Daha hafif suçlamalarla yargılananlardan 4 kişi 10 ile 20 yıl arasında hapis cezası aldı: Karl Dönitz, Baldur von Schirach, Albert Speer ve Konstantin von Neurath. Üçü ömür boyu hapse mahkûm edildi: Rudolf Hess, Walter Funk ve Erich Raeder. On ikisi hakkında idam cezası verildi ve bunlardan Hans Frank, Wilhelm Frick, Juluis Streicher, Alfred Rosenberg, Ernst Kaltenbrunner, Joachim von Ribbentrop, Fritz Saucker, Alfred Jodl, Wilhelm Keitel ve Arthur Seyss 16 Ekim 1946 tarihinde idam edildi. Firardaki Martin Bormann'a yokluğunda idam cezası verildi. Hermann Göring ise asılmasına saatler kala zehir içerek kendi hayatına son verdi.

resim
Film, eski bir Alman askeri marşı ile başlıyor, ekranda filmin yazıları akarken. Yazılar sona ererken, bir devlet binasının üzerindeki gamalı haçın havaya uçuruluşunu görüyoruz. Bir anlamda bir devrin sonunu belirtmekte bu görüntü… Bu arada Nurenberg’in yerle bir olmuş, yıkıntıya dönüşmüş hali gösterilmektedir.
Mahkemeyi yönetmek için Amerika’dan gelen yargıç Dan Haywood’la (S.Tracy) tanışırız. Senatör Burkette’in (E. Binns) karşıladığı yargıç, eskiden bir Nazi generaline ait olan eve gelmektedir. Orada yardımcısı, bir anlamda emir eri olan Yüzbaşı Byers’le (W. Shatner) ve evdeki hizmetkarlarla tanışır. Kendisine üç hizmetkarın verildiğini öğrenen yargıç, senatöre;
-“Sizce üç hizmetçiye gerçekten ihtiyacım var mı? Kendimi biraz aptal gibi hissetmemi sağlıyor.
-“Bu onların da işine gelir. En azından burada yemek yiyorlar!”.
-“Evet, üç hizmetkara ihtiyacım var”…

Senatör Burkette ile olan konuşmasında yargıç Dan “ Bu işi yapacak ilk kişi değildim. Onuncu isim bile değildim.. Gerçeklerle yüzleşelim, Hitler gitti, Goebbels gitti, Goering gitti.. Biz ise burada oturmuş doktorları, işadamlarını ve hakimleri yargılıyoruz. Bazıları buna gerek bile olmadığını düşünüyor.Benim gibi işe yaramaz birini bulmak için Maine’in arka sokaklarını gezmen yeterlidir. Geldiğime pişman değilim, sadece burada neden bulunduğumu bildiğimi bilmenizi istedim” der.
resim
Ve mahkeme günü gelir. Yargılanan dört kişiye, Emil Hahn (W.Klemperer), Friedrich Hofstetter (M.Brandt), Werner Lampe (T. Meyer) ve Ernst Janning (B. Lancaster) yargıç Dan Haywood “Mahkemede bir avukat tarafından temsil edilip edilmediklerini ardından suçlu olup olmadıklarını” sorar, Janning dışındakiler suçsuz olduklarını beyan ederler. Janning cevap vermez, hiç konuşmaz. Mecburen avukatı Rolfe (M. Schell) söz alır, “Davalı bu mahkemenin yetkisini kabul etmiyor bu nedenlede konuşmayarak protesto ediyor” der. Yargıç suçsuz olduğunu beyan ediyor diye kayıtlara yazdırır.
resim
Ardından açılış konuşmasını yapsın diye savcılık makamına sözü verir. Albay Tad Lawson (R. Widmark) -“Ancak bir hakim mahkeme salonu ile yargı odasının farkını bilebilir. Mahkeme bir süreçtir, bir ruhtur, kanunun evidir. Davalılar bunu çok iyi biliyorlardı, yargı odalarını da… Siyah elbiselerini giydiler ve Alman kanunlarını yok saydılar, saptırdılar ve sonunda yıktılar. Tek başına bu bile çok büyük suçtur. Ancak savcılık onları anayasayı ihlal etmekle yada yargılama esnasında kanunları gözardı etmekle suçlamıyor. Savcılık davalıları cinayetle suçluyor.. Barbarlıkla, işkenceyle, canavarlıkla suçluyor. Üçüncü yönetim döneminin tüm liderleriyle birlikte insanlık tarihinin en bulaşıcı, en programlı ve en utanç verici suçlarına ortaklık ettiler. Belki de diğerlerinden çok daha suçluydular. Çünkü düşünceleri Hitler iktidara gelmeden çok öncelerde olgunlaşmıştı. Beyinleri küçük yaşta Nazi öğretileriyle yıkanmamıştı. Üçüncü yönetim ideolojilerini eğitimli birer yetişkinken kucakladılar. Yani tam da adaletiuygulayacakları zamanda…BURADA BAŞKALARINA VERMEYİ ESİRGEDİKLERİ ADALETİ ALACAKLAR”…
resim
Buna karşılık savunma makamı olarak Avukat Hans Rolfe ise; “Bu mahkemenin asıl amacı birkaç kişinin hak ettiği cezayı almasından çok daha büyüktür. Bu mahkeme, adalet terazisinin yeniden dengeyi sağlamasına adanmıştır. Tüm dünyanın sorumlu olacağı bir adalet çözümünün bulunmasına adanmıştır. Bu çözüm savcılık makamının öne sürdüğü ithamların sorumlulukla, dürüst ve açık bir şekilde değerlendirilmesiyle çözülecek. Büyük Amerikalı hukukçu Oliver Wendell Holmes’un dediği gibi “Bu sorumluluk hiç kimsenin doğru yada yanlış olduğunu tartışmayacağı dökümanlarda bulunmaz. Politik ve sosyal doğa düşüncesinde bulunur”. Hepsinden önemlisi insanların karakterlerinde bulunur. Bir hakim yasaları yapmaz. Ülkesinin yasalarını uygular. “Doğru da olsa, yanlış da olsa benim ülkem” cümlesi büyük bir Amerikan vatanseverine aittir. Aynı düşünce bir Alman vatanseveri için de doğrudur.
Ernst Janning ülkesinin yasalarını mı uygulamalıydı? Yoksa bunu yapmayı reddedip bir asi mi olmalıydı? Bu mahkemenin temelindeki en can alıcı nokta bu. Çünkü burada yargılanan sadece Ernst Janning değil Alman halkıdır da…
der.
Yargıç Haywood mahkemeye ara verir.
Bir sonraki celsenin açılışında tanık koltuğunda Dr. Karl Wieck (J. Wengraf) vardır. Sorulan sorular ve alınan cevapların farklılığını içeren Wieck sorgulamasında savcılık makamıyla, savunmanın soruları izleyenin kafasında farklı sonuçlar doğurur.
Albay Lawson; “Dr. Wieck, Adolf Hitler iktidara gelmeden önce Almanya’da hakimlerin durumundan bahseder misiniz?”.
-“ Hakimler tam bağımsızlık altındaydı”.
-“ 1933 te Nasyonel Sosyalizm geldikten sonraki farklar neydi?”.
-“ Hakimler tarafsız adalet düşüncesinden ayrıldılar. Ülkenin korunması neyi gerektiriyorsa öyle hareket etmeye başladılar. Hakimlerin ilk görevi olaylara tarafsız bakmaktan ziyade devlete karşı işlenmiş suçları cezalandırmak oldu. Temyize gitme hakkı yok edildi. Yüksek iktidar mahkemesi, halkın mahkemelerinin yerini aldı. Irk ayrımı ilk kez yasal hale geldi. Sonuç, bağımsız yargı yönetiminin, diktatörlüğün eline geçmesiydi.
-“ Peki yargı çevreleri bağımsızlıklarını yok eden bu kanunlara karşı geldiler mi?”.

-“ Birkaçı karşı çıktı. Bunu yapanlar istifa etti yada ettirildi. Diğerleri, kendilerini yeni duruma adapte ettiler”.
-“ Sizce yargı çevreleri yaklaşan sonuçların farkındalar mıydı?”.
-“ Başlangıçta belki değillerdi. Daha sonra gözü kulağı olan herkes farkına vardı”.
-“ Ceza kanunundaki değişiklikler neydi?”.
-“ En önemli özellik idam cezalarının hızla artmasıydı. Sadece Polonyalı, Yahudi veya politik karşıt oldukları için… Savunmalar dinlenmiyor, cezalar uygulanıyordu.”

resim
Dr. Wieck’in karşısına bu kez avukat Hans Rolfe gelir; o aynı açıklamaları farklı yönden ele alır.
-“ “Alman yönetimi ve halkının lideri Adolf Hitler’e ve kanunlarına itaat edeceğime, görevlerimi aksatmadan yerine getireceğime yemin ederim. Tanrı yardımcım olsun.” Bu yemini ettiniz mi Dr. Wieck?”
-“ Bu yemini herkes etti. Zorla ettirdiler.”
-“ Evet, ama siz öyle ileri görüşlüydünüz ki Dr. Wieck, neler olacağını görebildiniz. Nasyonel Sosyalizm’in Almanya’yı felakete götüreceğini görebildiniz. Bunu gözü, kulağı olan herkes görebilmişti, bu sizin sözünüzdü. Siz ve sizin gibi adamlar, bu yemini reddetselerdi neler olurdu? Hitler asla mutlak gücü elde edemeyebilirdi. Bunu neden yapmadınız Dr. Wieck? Emekli maaşınızla bir ilgisi var mıydı? Maaşınız sizin için ülkenizden daha mı önemliydi?”.

resim
Mahkemeye verilen ertelemelerde yargıç Haywood şehri dolaşmakta, yardımcıları Kenneth ve Curtiss le görülmekte olan dava üzerine konuşmaktadır. Yargılanmakta olan Ernst Janning’in adalet üzerine yazdığı kitapları okumaktadır.
Bir akşam evin eski sahibesi Madam Berthold’la (M. Dietrich) karşılaşır. Evde kalan birkaç parça eşyasını almaya gelen Berthold’u yargıç arabasıyla evine gönderir. Ayak üstü konuşmalarında Madam Berthold eşinin idam edilmesini ve yaşadıklarını kastederek “Eğer yaşamaya devam etmek istiyorsak unutmak zorundayız” der.
resim
Dava devam etmektedir, savcılık o dönemki kısırlaştırma olayını açar ve tanık olarak Rudolph Petersen (M. Clift) çağırır. Savcılık, ehliyet almak için devlet dairesine giden Petersen’in zeka geriliği suçlamasıyla zorla kısırlaştırılmasıyla ilgili raporları mahkemeye sunar.
Avukat Rolfe ise bu uygulamaların Amerika’nın bazı eyaletlerinde de uygulandığını söyler. Tanık koltuğundaki Petersen’e “o zaman sana sorulan ve cevaplamadığın soruyu şimdi burada ben soruyorum. Tavşan, avcı ve tarla kelimelerinden bir cümle oluştur” der. Ve Petersen çaresizce itiraz etmektedir. Ama herkes anlamıştır durumu..
Hakim Haywood akşamları bazı davetlere katılmaktadır. Bayan Berthold onu piyano resitaline çağırır. “Benim görevim sizi bizim canavar olmadığımıza inandırmaktır” der.
resim
Mahkemede Irene Hoffman (J. Garland) davasına gelinir. Irene evlenmiş, Berlin’dedir. Savcı Lawson onu mahkemede tanıklık yapması için zorlar. Irene, anne ve babası ölünce aile dostları olan yaşlı Yahudi Feldenstein ile ilişkisi var diye suçlanmış, inkar etse de sonuç değişmemiş, Yahudi, hakim Janning’in kararıyla idam edilmiş, Irene’de iki yıl hapis yatmıştır. Irene mahkemeye çıkar ve olanları anlatır. Hakkındaki kararı Ernst Janning’in verdiğini de.. Avukat Rolfe “şu an sorum yok, daha sonra çağırılmak üzere gidebilir” der.
Sözü tekrar Albay Lawson alır,
“Sayın hakimler Adolf Hitler tarafından imzalanmış emirleri içeren bir belge sunuyorum. “Herhangi bir şekilde direnme veya sadakatsizlik ile suçlanan veya bu eylemleri yaptığından şüphelenilen kişiler derhal tutuklanacak, aile ve akrabalarına hiçbir şekilde haber verilmeyecek ve hemen toplama kamplarına gönderileceklerdir”. Ayrıca hepsi burada oturan sanıklar tarafından imzalanmış olan yüzlerce insanın tutuklanmasını ve toplama kamplarına gönderilmesini sağlayan birkaç belgeyi de sunmak istiyorum.
İmza sahipleri; Friedrich Hofstetter, Werner Lampe, Emil Hahn, Ernst Janning..
Sayın hakimler, bugün burada yargılanan sanıklar elbette toplama kamplarını bizzat yönetmediler, şahsen zarar vermediler, gaz odalarının vanalarını açmadılar. Ancak sunulan belgelerin gösterdiği gibi, milyonlarca kişinin ölmesine sebep olan kanunları biçimlendirdiler, uyguladılar ve olaylardan bizzat sorumlu oldular”
. dedikten sonra sözü yardımcısı binbaşıya verip, kendisi tanık koltuğuna oturur. Toplama kamplarının boşaltılmasını sağlayan birliklerin başında olduğunu söyler ve mahkemeye orada çekilmiş olan görüntüleri içeren filmi gösterir. Görüntüler tüyler ürpertecek derecede korkunçtur..
resim
Lawson, Nazilerin kendi rakamlarına göre altı milyondan fazla insanın bu kamplarda öldürüldüğünü, ama gerçek sayıyı kimsenin bilemediğini söyler…

Mahkemenin bir sonraki celsesinde açılışı avukat Rolfe yapar, “Dün mahkemede bazı filmler izlendi. Filmler şok ediciydi, tüyler ürperticiydi. Bir Alman olarak ülkemde böyle şeyler olduğu için utanç duyuyorum. Nesillerde geçse, asırlarda geçse bu olayların savunulacak bir yanı olamaz. Ancak savcılığın yaptığı şeyi de son derece yanlış ve adaletsiz bulduğumu söylemeliyim. Bu filmden, bu davada, bu mahkemede, böylesi bir zamanda sanıklara karşı delil olarak gösterilmemeliydi. Bu taktiklere karşı çıkaracak delilim yok. Savcılık neyi ispat etmeye çalışıyor. Yoksa tüm Alman halkının bu olaylardan sorumlu olduğunu mu? Yada bu olayları herkesin bildiğini mi? Çünkü eğer istediği buysa, bu gerçek değildir ve bunu kendisi de biliyor. Çok az Alman ne olduğunu biliyordu, çok az…
İşin en tuhaf kısmı da savcılığın bu filmleri, sadece bir tek bir sebep için görevlerinde kalmış, tek düşünceleri bu olayları engellemek olan sanıklara karşı delil olarak sunmasıydı. Hangisi daha cesur bir adamdır? Tehlike anında kaçan veya istifa eden bir adam mı? Yoksa kendi güvenliğini tehlikeye atarak görevinde kalan adam mı?
” der.
Avukat Rolfe bu savunmayı Feldenstein davasına bağlayıp, bayan Elsa Lindrow’u çağırır. Elsa Yahudi Feldenstein’in temizlikçisi olduğunu, bayan Irene Hoffman ile birlikte çok samimi olduklarını, hatta ilişkileri olduğunu ima eder.
Albay Lawson, Elsa’nın politik görüşünü sorar, 1933 te daha iktidara gelmeden Nazi üyesi olduğunu ispatlayınca Elsa’nın tüm söylemlerini çürütür.
resim
Bunun üzerine avukat Rolfe, Irene Hoffman’ı çağırır. Sorularıyla onu iyice sıkıştırır. Hoffman dayanamayacak duruma gelmiştir. O zamana dek hep susan Ernst Janning adeta kükreyerek, avukata, “Herr Rolfe, Yine mi başlıyoruz” der. Ve hakime ifade vermek istediğini söyler. Avukat Rolfe araya girerek, müvekkiliyle görüşmek istediğini söyleyip, mahkemeyi ertesi güne bıraktırır.
Hapiste Ernst Janning’le görüşen avukat Rolfe, Janning’i ifade vermemesi konusunda uyarmak ister ve “Sizce bu mahkemede savunma avukatı olmak bana zevk mi veriyor? Mahkemede beni çileden çıkaran şeyler yapmak zorunda kalıyorum. Bunları neden yapıyorum? Çünkü Alman halkına bir şeyler bırakmak istiyorum. Onların parçalanmış onurlarını kurtarmak istiyorum. Tüm bunlara bir son vermek istiyorum. Eğer tüm Almanlara sizi aşağıladıkları gibi davranmalarına izin verirsek, kendimizi yönetme hakkımızı sonsuza dek kaybederiz. Artık geleceğe bakmalıyız, geçmişe bakamayız. Amerikalıların burada sonsuza kadar kalmasını mı istiyorsunuz? Size Hiroşima ve Nagazaki’nin resimlerini gösterebilirim. Binlerce, binlerce yanmış insan bedeni… Kadınlar ve çocuklar… Bu mu onların yüksek dereceli ahlakı? Bizi nereye götüreceklerini sanıyorsunuz, kendileri biliyor mu ki? Bizim sorunlarımızı bildiklerini mi sanıyorsunuz? Anlamanız için size ne söyleyebilirim”
Janning ise “Hiçbirşey” der.
resim
Mahkemede Janning açıklamalarına başlar; “Feldenstein davası hakkında konuşmak istiyorum. Ancak bunu anlamak için, olayların gerçekleştiği zamanı anlamak lazım, ülkenin her yerinde ateş vardı. Ezilmişlik, küçük düşmüşlük, açlık vardı. Demokrasimiz vardı, evet ama ilgili kişiler tarafından yıpratılmıştı. Hepsinden önemlisi, korku vardı. Bugünden korku, yarından korku, komşulardan korku ve kendimizden korku.
Ancak bunu anladığınızda Hitler’in bizim için ne ifade ettiğini anlayabilirsiniz. Çünkü o bize demişti ki; Başınızı dik tutun, Alman olduğunuz için gurur duyun, içimizde şeytanlar var, komünistler, liberaller, Yahudiler, çingeneler… Bu şeytanlar yok edilir edilmez mutsuzluğunuz da yok olacak. Hepimizin bildiği günah keçisi masalı… Peki ya içimizdeki bilgililer ne yaptı? Tüm bunların yalan, yalandan da beter olduğunu bilenler ne yaptı? Neden sessiz kaldık? Neden bu işlere bulaştık? Çünkü ülkemizi seviyorduk. Birkaç politik fanatik haklarını kaybetmiş ne yazar? Azınlıktaki birkaç ırk haklarını kaybetmiş ne yazar? Bu sadece bir geçiş süreciydi. Sadece içinde bulunduğumuz bir aşamaydı. Eninde sonunda nasıl olsa bitecekti. Hitlerin kendisi de eninde sonunda bitecekti. Ülke tehlikede! Karanlıkları aşmak için yürüyoruz. “İleri yürüyeceğiz”, “İleri” çok önemli bir paroladır. Ne kadar başarılı olduğumuzu tarih söylüyor sayın hakimler. En vahşi düşlerimizi sınırların dışına taşıdık. Hitler’in Almanya’yı saran öfkesi ve gücü tüm dünyayı sardı.

Yanımızda pek çok güçlü müttefik bulduk. Bize demokratik olarak verilmeyen şeyler şimdi elimizdeydi. Dünya, “Devam edin. Alın, alın” dedi. Sudetenland’ı alın. Rhineland’ı alın. Askerlerinizi yığın. Tüm Avusturya’yı alın, alın” ve bir gün etrafımıza baktık, kendimizi çok daha büyük bir tehlikenin içinde bulduk. Bu mahkemede başlayan tören, salgın ve amansız bir hastalık gibi tüm ülkeyi süpürdü. Bir geçiş dönemi olması gereken olaylar yaşam tarzı haline gelmişti. Sayın hakimler, bu mahkemede sessizce oturmak niyetindeydim. Ağzımı açmamaya niyetliydim. Hatta avukatın, adıma savunma yapmasına izin vermeye niyetliydim. Ta ki beni savunmak adına, hayaleti canlandırmasını görene kadar.
Bunu nasıl yaptığını gördünüz. Üçüncü yönetimin insanların yararına çalıştığını öne sürdü. İnsanları ülkenin refahı için kısırlaştırdığımızı öne sürdü. Yaşlı yahudinin 16 yaşındaki kızla belki de yattığını öne sürdü. Bunları bir kez daha ülke sevgisi için yaptı. Gerçeği söylemek kolay değil. Ama Almanya’nın selameti için acısı ve utancı ne kadar büyük olursa olsun, biz suçlu olduğumuzu bilenler itirafta bulunmalıyız. Feldenstein davası ile ilgili kararımı duruşma odasına girmeden önce vermiştim. Kanıtlar ne olursa olsun onu suçlu bulacaktım. Normal bir duruşma değildi. Bir adak töreni gibiydi ve Yahudi Feldenstein ise çaresiz kurban.
Avukat Rolfe, araya girer, “sanık ne söylediğinin farkında değil” der. “Farkındayım” diye bağırır Janning..
“Avukatım, kamplarda olanların farkında olmadığımıza siz inanır mıydınız? Farkında değildik, neredeydik? Hitler, Reichstag’ta öfkesini kusmaya başladığında neredeydik? Ya gecenin bir yarısında komşularımız Dachau’ya sürüklenirken neredeydik? Almanya’nın her yerindeki istasyonlarda çocuklar vagonlara bindirilip yok edilmeye götürülürken neredeydik? Geceleri çocuklar bize bağırırken neredeydik? Sağır mıydık? Dilsiz mi? Kör mü? Avukatım, milyonlarca insanın yok edildiğinin farkında olmadığımızı söyledi. Bir bakımdan haklı olabilir. Biz sadece yüzlerce kişinin katledildiğini biliyorduk. Bu suçumuzu azaltır mı? Belki detayları bilmiyorduk, ama eğer bilmiyorsak, bu bilmeyi istemediğimizdendi.
Adalet Bakanlığı ile ilgili gerçeği söyleyeceğim. Werner Lampe, şu elinde İncil’le oturup ağlayan yaşlı adam, toplama kamplarına gönderdiği her adamın mal varlığını kendi zimmetine geçirdi. Friedrich Hofstetter, iyi Alman. Emirlerin dışına çıkmaz, karşısına getirilen tüm adamları kısırlaştırmaya gönderdi. Emil Hahn, kendi içindeki şeytan yüzünden çürümüş, kokuşmuş, bağnaz… Ve Ernst Janning.. İçlerinde en kötü olan… Çünkü onların ne olduğunu bile bile eşlik etti… Onlarla birlik olduğu için kendi hayatını mahfeden adam"…
der ve kalkıp ağır adımlarla yerine geçer.
Bu itiraf üzerine avukat Rolfe, “Ernst Janning’in suçu, dünyanın suçudur” diyen toparlayıcı bir konuşma yapar.

Mahkemenin kararına az bir zaman kalmıştır. Ruslar, Berlin’e doğru yürümektedirler..General Matt Merrin, Albay Tad Lawson’la mahkeme üzerine konuşmasında “Alman halkının yardımına ihtiyacımız var. Liderlerini hapse göndererek onlardan yardım alamayız. Mühim olan ne pahasına olursa olsun hayatta kalmak değil mi?” diyerek Lawson’u uyarır. Lawson, Generale dönerek “savaş neden yapıldı?” der…
resim
Karar günü gelmiştir… Mahkemede hakim Haywood, sanıkların son sözlerini alır ve karar için ara verir..
Karar; Hakim Haywood tam bir açmazdadır. Üzerindeki baskı artmıştır, ülke menfaatleri için sanıklara hafif cezalar vermesi önce ima edilmiş, sonrasında alenen istenmiştir. Haywood yargıladığı hakimlerin durumundadır. “Ülke menfaatleri”… bu söz “adalet” in üzerinde midir? Bir hakim doğrulara göre, adalet yolunda mı karar vermelidir, yoksa adaleti saptırmalı mıdır? Tıpkı Janning’in ve diğerlerinin yaptığı gibi…
Filmin başladığı andan itibaren tarafsız görüntüsü hiç değişmeyen Haywood, tekrar mahkemeye döndüklerinde ağır ağır, karar konuşmasına başlar. “Bu mahkemede görülmekte olan dava sekiz ay kadar önce başladı, sunulan belgeler 10.000 sayfadan fazlaydı, hakimler arası görüşmeler tamamlandı. Bu mahkemede işlendiği ileri sürülen suçlar, sıradan suçlar, cinayet suçları değildi. Daha çok, bir ülkenin geneline yayılmış, devlet kökenli adaletsizlik ve zalimlik sınırlarında ve tüm medeni toplumlarda ahlak ve yasal kuralları ihlal eden büyük suçlardı. Mahkeme kayıtları dikkatle inceledi ve sanıkların işledikleri iddia edilen suçları, hiçbir şüpheye yer vermeden kanıtlayan deliller buldu.
HerrRolfe, çok iyi bir avukat. Almanya da meydana gelen olayların sorumluluğunu paylaşması gereken bir sürü insan olduğunu belirtti. Bu sözlerinde gerçeklik payı var. Ancak bu mahkemede asıl davacı, medeni dünyadır. Onların yerine mahkeme heyeti, sanık sandalyesinde oturan kişilerin yaptıklarından sorumlu olduklarını söylüyor. Başka adamları yargılarken siyah cübbelerini giyen bu adamlar, maksadı insanların yok edilmesi olan yasaların ve emirlerin uygulanmasını sağlayan bu adamlar Almanya’nın asıl yasalarına aykırı olduklarını bile bile yeni yasaların uygulanmasında yüksek mevkide aktif olarak görev alan bu adamlar… Tüm medeni toplumlarda ceza kanunlarının ortak bir yanı vardır. Başka birini cinayete azmettiren, cinayetin işlendiği silahı sağlayan, suça şu yada bu şekilde karışmış olan herkes SUÇLUDUR…
resim
Herr Rolfe, sanık Janning’in olağanüstü bir hukuk adamı olduğunu ve ülkenin refahı için gerekenleri yaptığına da dikkati çekti. Bu sözünde doğruluk payı var. Janning talihsiz bir kişi, yaptığı kötülükleri istemeden yaptığına inanıyoruz. Ancak şu an ruhunun hissettiği işkence bir zamanlar üyesi olduğu hükümetin, insanlara yaptığı işkenceyle boy ölçüşemez. Janning’in söyledikleri ve kaderi bu mahkemede ortaya konulan en çarpıcı gerçekleri yansıttı. Eğer o ve diğer tüm sanıklar alçak insanlar olsalardı ve üçüncü yönetimin tüm liderleri sadist birer manyak olsaydı, tüm olanların ahlaki açıdan bir depremden veya bir doğal felaketten farkı olmazdı. Ama bu dava gösterdi ki ulusal kriz halinde sıradan olsun olmasın tüm insanlar kendilerini suç işlemeye o kadar kaptırabilirler ki hayal dünyasında yaşamaya başlayabilirler. Bu mahkemeyi izleyen hiç kimse yapılanları unutamaz. Politik görüşleri yüzünden insanlar kısırlaştırıldı. Arkadaşlık ve inançlarla dalga geçildi. Çocuklar katledildi. Nasıl bu kadar çabuk oldu? Bugün benim ülkemde de ülkenin korunmasından, hayatta kalmasından bahsedenler var. Her ulusun yaşamında alınması gereken bir karar vardır. Düşmanın elinin boğazını sıktığı an geldiğinde hayatta kalmanın tek yolu, düşmanının yöntemlerini kullanmak ve bundan menfaat sağlamak için başka şeyleri önemsemezmiş gibi görünüyor. İyi de asıl soru şu. Neyin hayatta kalması? Bir ülke bir kişiye bağlı değildir. Kendi çıkarlarımız için korunamaz. Arkasında durulması gereken bir şeydir. Bir şeylerin arkasında durulmasının en zor olduğu dönemde arkasında durulması gereken bir şeydir. Tüm dünyanın insanları önünde almış olduğumuz kararda, arkasında durduğumuz gerçekler; adalet, hakikat ve tek bir insan hayatının değeridir".
Sanıklara dönerek, isimlerini söyleyip, onları ayağa kaldırarak yüzlerine karşı, kararı oy birliğiyle aldıklarını söyleyerek okur; “Mahkeme sizi suçlu buldu ve ömür boyu hapse mahkum etti” der. Yanındaki hakimlerden Curtiss’in bu karara karşı çıktığını söyleyerek.
Hakim Haywood, yargıladığı kişilerin durumuna düşmemiş, “istenileni değil, olması gerekeni”, kararını inandığı adalet yolunda kullanmıştır. Üzerindeki tüm baskılara rağmen.
Mahkeme izleyenleri arasındaki General Matt karara şaşırmıştır, savcı Lawson’a “Anlamıyor, hiç anlamıyor” derken, Lawson “Anlıyor” der.
Mahkeme bitmiş ve herkes ayrılmaktadır.. Hakim Haywood, havaalanına gitmek için hazırlanırken avukat Rolfe, Janning’in kendisini görmek istediğini iletir. Bu arada Haywood’a “Sizle iddiaya girerim, ömür boyu hapse mahkum ettikleriniz beş yıl içerisinde serbest kalacak” der.
Haywood “ İddiaya girmem. Sizi izliyorum mantığınızı kullanmakta oldukça başarılısınız. Bu yüzden söylediğiniz olabilecek bir şey. İçinde bulunduğumuz zamanda mantıklı da. ANCAK MANTIKLI OLMAK, HAKLI OLMAK DEMEK DEĞİLDİR. Ve bu dünyada hiçbir şey onu haklı kılamaz” der.
Janning görüşmelerinde davalarıyla ilgili belgeleri, yazdıklarını Haywood’a verir ve “güvenilir birinde olmasını isterim” der ve ekler “Sizin için bir önemi varsa bilin ki mahkum ettiğiniz insanlardan en azından biri size saygı duyuyor.Bu dünyada doğru olan şeylerden biri de verdiğiniz karardı”..
Haywood, Janning’e dönerek “Bu iş öyle bir noktaya geldi ki, ilk kez masum olduğunu bildiğiniz bir adamı mahkum ediyorsunuz” der.
Film “AMERİKAN BÖLGESİNDEKİ NUREMBERG DURUŞMALARI 14 TEMMUZ 1949 da SONUÇLANDI. 99 TANIK HAPSE MAHKUM EDİLDİ. ŞU AN (1961) HALA HAPİSTE OLAN YOK” yazısıyla sona ermekte…
resim
Film Hakkında;
- Film, Oscar ödüllerinde 11 dalda aday oldu. Bunların 2 sini kazandı.. Bunlar; “En İyi Erkek Oyuncu/ Maximilian Schell” ve “En İyi Senaryo/Abby Mann” idi.
Adaylıkları ise; “En İyi Fotoğraf/Stanley Kramer”, “En İyi Erkek Oyuncu/Spencer Tracy”, “En İyi Yrd.Erk.Oyuncu/Montgomery Clift”, “En İyi Yrd. Kadın Oyuncu/Judy Garland”, “En İyi Yönetmen/Stanley Kramer”, “Görüntü Yönetmeni/ Ernest Laszlo”, “Set Dekorasyon/Rudolph Sternad, George Milo”, “En İyi Kostüm/ Jean Louis”, “Film düzenleme/Frederic Knudtson”,
Golden Globe / Altın Küre’de; “En İyi Yönetmen” ve “En İyi Erk. Oyuncu/Maximilian Schell” kazandı.
- Film, En İyi Erkek Oyuncu dalında, birden fazla aday çıkaran (Maximilian Schell ve Spencer Tracy) yedi filmden biridir. Diğer filmler ise,
“Mutiny On the Bounty”/1935/Clark Gable, Charles Laughton, Franchot Tone.
“From Here to Eternity”/1953/Montgomery Clift, Burt Lancaster.
“Becket”/1964/Peter O’Toole, Richard Burton.
“Sleuth”/1972/Laurence Olivier, Michael Caine.
“The Dresser”/1983/Tom Courtenay, Albert Fınney.
“Amadeus”/1984/F. Murray Abraham, Tom Hulce.
İçlerinde sadece Maximilian Schell ve F. Murray Abraham ödülü kazanmıştı.

- Maximilian Schell, “En İyi Erkek Oyuncu Oscar” ödülü kazanan oyuncular içerisinde, filmin sıralamasındaki en altta olup, ödül alan oyuncuydu. Filmde adı beşinci sırada yazıyordu. Spencer Tracy, Burt Lancaster, Richard Widmark ve Marlene Dietrich’ten sonraydı.

- Marlon Brando, filmde Alman hakimleri savunan avukat Hans Rolfe rolünü çok istemişti. Yönetmen Kramer’i etkilemek için araya pek çok kişi koymuş, ancak Kramer, senarist Abby Mann’la birlikte Brando’ya göre daha az popüler olan Maximilian Schell’i seçmişlerdi rol için.

- Müzikal filmlerin unutulmaz yıldızı Judy Garland, bu filmde çok farklı bir rolle hayranlarının karşısına çıkmıştı. Film aynı zamanda Judy Garland’ın yedi yıl önce 1954’te “A Star Is Born” dan sonraki ilk filmiydi.

- Montgomery Clift’in görüntüsü oldukça kötüydü. Geçirdiği kaza sonucu Yüzündeki estetik izler, bunun sonucu alıştığı alkol, bakımsız hali ve kötü saç traşı ile itici bir görüntüdeydi. Kramer, onun bu görüntüsünü filmde rolüne katkı sağlayacak şekilde kullanmayı başarmıştı.

- Burt Lancaster, filmde iki saat onbeş dakikaya kadar tek bir söz söylemiyor. Sadece cezaevinde geçen üç sahnede kısa konuşmalar yapıyordu.
- Burt Lancaster’in oynadığı Ernst Janning rolü için önce Laurence Olivier düşünülmüştü. Lancaster’e de Tad Lawson rolü önerilmiş, Lancaster reddetmişti.
- Filmin dünya promiyeri, o zaman Berlin Belediye Başkanı olan Willy Brandt tarafından desteklenmişti.
- 2014 Şubatında Maximilian Schell’in de hayatını kaybetmesiyle, filmden hayatta olan tek oyuncu olarak William Shatner kaldı.
- Konuyla ilgili olarak 2000 senesinde bir mini TV dizisinin yapıldığını da belirtmek isterim. 3 saatlik süresi ile 2 bölümden oluşan diziyi Yves Simoneau yönetmiş, Alec Baldwin, Brian Cox, Christopher Plummer başlıca rolleri oynamışlardı.

Yazım hayli uzadı, farkındayım. Okurken umarım sıkılmamışsınızdır. Filmi izlemişseniz, yazımla filmi gözünüzün önüne getirmeye çalıştım. Görmemiş olanlar içinse, filmi izleme yönünde ilgi uyandırmışsam ne mutlu bana..
Senaryosunun başarısını unutulmaz oyunculuk performanslarıyla pekiştiren ve sinema tarihinin unutulmaz yapımları arasına giren film, mutlaka izlenmesi gerekenlerden…

İletiTarih: 25 Temmuz 2018 00:39
 Kullanıcı bilgilerini göster Bu kullanıcının gönderdiğini mesajları gösterme Alıntıyla Cevap Gönder Başa dön   
İletileri göster:   
Yeni Konu Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 1 sayfa) [1 Mesaj] « Önceki konuSonraki konu »
Forum Seçin:  

Türkçe Altyazı © 2007 - 2024 | hd film