Spencer (2021)

"Burada sadece bir zaman kipi geçerlidir. Gelecek yoktur. Geçmiş ve şimdi aynı şeydir."

Bu filmle ilgili "karışık duygular" yaşadığımı söylemeliyim. Kraliyet ailesi ve "Lady Di" hakkında birşeyler biliyoruz, zaten gözümüze sokulup duruyor. Burada Diana'nın hayatından sadece bir kesit görüyoruz, ve kızcağızın yaşadıklarını birbirine zıt iki başlıkta değerlendirebiliriz.
1. "Bülbülü altın kafese koymuşlar..."
Ne zaman nerede olacağınız, ne giyeceğiniz, ne yiyeceğiniz belli. Birey olarak duygularınızın, kişisel isteklerinizin bir önemi yok. Eşinizin "kaçamaklarına" göz yummanız, "kayınvalidenize" muhabbetle bakmanız menfaatiniz icabı. Robot gibi yaşamak ve mutlu görünmek zorundasınız, o an canınız çok sıkılıyor olsa bile...
2. "Yediği önünde, yemediği ardında..."
Hiç bir sorununuz yok. Dünyayı yöneten bir ailenin gelinisiniz, topaç gibi iki oğlunuz var, hizmetkarlarınız bazen arkanızdan konuşsalar bile (ki "aşağıdakilerin" başlıca eğlencesi budur,) sizi seviyorlar. Prens olan eşiniz eski kırığıyla biraz oynaşıyorsa ne olmuş? Üstelik çalışanları sürekli zor durumda bırakmak da bencillik değil mi?

İki başlığı da genişletmek mümkün. Mızmız mı; zavallı mı? En başta Prens ile evlenmemeli miydi? Madem evlendi, o andan itibaren şikayet hakkı ortadan kalktı mı? Aslında o sarayda yaşayan herkes için, Kraliçe dahil, aynı ikilem söz konusu değil mi? Tabii çoğu o hayatın içine doğmuşlar, akvaryumda yaşayan balıklar gibi, bildikleri başka bir alternatif yok. Hatta olsa bile denemeye korkarlar muhtemelen, (Burada "örümcek mi tutsaktır, ağa yakalanan sinek mi" diye bir başlık daha açmak mümkün.) ama Diana'nın farklı bir hayatı vardı önceden. Onun durumunu farklı yapan da bu zaten. Babasının pardesüsü ilginç bir metafordu, fazla beylik olsa bile...

Film görsel bir şölen. Müzikler rahatsız edici, ama öyle olması gerekiyor, Diana ile empati kurmanıza yardımcı olmak için. Diana dışında diğer "karakterler" gerçeklerine benzetilmeye çalışılmamış. Özellikle mi? Bilemiyorum ki, herhalde bu hikayede önemli bir boyut oluşturmuyordu.

Kristen Stewart iyiydi, ama Oscar için yeterli olduğunu sanmıyorum. Benim adayım Olivia Colman. Jessica Chastain de çok iyiydi ama rolün başarısında makyajın da payı vardı bence.

Filmi izlemeyin demek anlamsız, izleyin demek de gereksiz. "Siz bilirsiniz" deyince kavga çıkmazmış.

Film ile ilgili pek olumlu ya da olumsuz şeyler yazmak yerine sadece hedef kitle analizi yapmaya çalışacağım, çünkü film cidden güzel ama ben de dahil bir çok kişiye hitap eden türden değil bence.

Gerçekten ciddi bir trajedi ve mutsuz prenses portresi var. Sarayda değil de adeta askeri kışlada gibi kusursuz ve mükemmel bir disiplin ve gelenekler. Tamamına yakını sarayda geçiyor ve 3 günlük aile yılbaşı buluşmasında ruhu daralan ve hiç bir şeye karar veremeyen, her şey olması gerektiği gibi planlanmış muazzam düzene itaat etmesi beklenen bir kadın. Sadece 2 oğlu ve yanındaki giysici hizmetçi kız ve aşçı başı ile iletişim kurarken kendisini özgür hissedebiliyor. Sisli ve gri atmosfer ile bohem iç mekan ruhumu sıkmadı değil, ağır bir drama ve trajedinin öyküsü diyebilirim özetle.

Kristen Stewart, Oscar'a aday olabilir bu performansı ile zor bir rolün üstesinden son derece başarılı bir şekilde gelmiş bana göre 10 numara oynamış. İyi seyirler dilerim.

Oyuncularda yalnızca Diana'ya benzetilmeye özen gösterilmiş. Diğer karakterler Kraliçe olsun Charles olsun sadece oynamışlar. Lady Diana'nın biyografisinden ziyade saraydaki son birkaç gününden kesit alınmış bir filmdi. Kadın resmen sarayda yaşamaktan bunalmış ve hayattan bezmiş. Bu kadarını bilmiyordum. Kristen Stewart filmdeki rolüyle bu senenin En İyi Kadın Oyuncu oscarını alacak gibi gözüküyor. Film ayrıca kostüm dalında da Oscar aday adayı. Bazı yerlerde bunalım gitse de ben beğendim. İyi seyirler... 6/10...