Giriş Kayıt

Bir Adam Süpermen Oldu (2008) incelemesi


Superman ieotdeon sanai

Bir Adam Süpermen Oldu (2008)

Superman ieotdeon sanai
avatar
Uskudari (07 Ocak 2019)
  • 160/ 10
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
Bırakın Marvel'i, DC'yi falan; en "süper" adam işte burada.

2009 târihli yazımdır.

Filmin başındaki görüntüler ve sözler bizi bir tür "Superman" filmine hazırlıyor âdeta, ama birkaç dakika geçmeden bu kardeşimizin Clark Kent'in hemşehrisi değil, içimizden biri olduğunu anlıyoruz. İçimizden biri, ama "farklı". Belki özel biri, belki zihinsel engelli, belki tuhaf, belki deli, belki bir dâhi; sonuç olarak birçoğumuzdan farklı. O, "Superman" olduğunu düşünüyor. Yalnız küçük bir sorun var: Azılı düşmanının kafasına yerleştirdiği kriptonit yüzünden özel güçlerini kullanamıyor. Peki bir Superman'i durdurmak için bu yeterli midir? Elbette hayır, bu kez de sıradan bir insanın gücü ve kabiliyetince yardımda bulunmaya çalışıyor çevresine.

Alıntı:
- Güçlerini kafanın içindeki şey (kriptonit) yüzünden kaybettin. O zaman neden insanlara yardım ediyorsun? Zor değil mi?
- Eğer yardım etmezsem, nasıl yardım edeceğimi unuturum. Gerçekte kim olduğumu unuturum.


Bir vakit "kendi gerçekliğinde yaşamak" deyimini tanımlamak ve anlamak için bu filmin seyredilmesini tavsiye ettiğimi anımsadım. Şöyle cümleler dizmiştim ardına:

Alıntı:
"Kendi gerçekliğinde yaşamak". Anlamak için bkz. Superman ieotdeon sanai (A Man Who Was Superman)

Filmden yola çıkarsak; kalıpların, gerçeklerin dışında, hatta belki de ötesinde bir yaşam sürmektir kimi zaman. Elbette biz "normal" insanlar kalıplara, normlara sıkışıp kaldığımız, küçükken oynadığımız oyunları çocuksu ve aptalca bulduğumuz, ayrıca şapkadan tavşan çıkmasına artık şaşırmadığımız (Bkz. Sofi'nin Dünyası) için onların gerçekleri bize sahte, yalan, yanlış, hatâlı... görünür. Bâzılarına "Deli" der geçeriz, bâzıları ise tarafımızdan sâdece "tuhaf" bulunacak kadar şanslı olurlar. (Bize göre zıplamak, atlamak, hoplamaktır; onlara göre havalanmak, uçmaktır meselâ. Varsın öyle olsun, ne çıkar?)

Olayları hep kendi gerçeklerimize, alışkanlıklarımıza, öğretilenlere/öğrendiklerimize göre tartarız. Merak ediyorum, hani misal bu ya, Guernica gibi bir şeyi Picasso'dan bir asıl evvel yaşamış bir -bize göre- deli resmetmiş olsaydı ne derdiniz? "Vav, işte kübizmin başladığı andır hacı bu?" mu olurdu, yoksa "Delidir, ne çizse yeridir." mi?


Mûcizelerin neredeyse imkânsız şeyler olduğunu düşünmüşümdür. Öyle misaller geliyor ki aklıma; ayın bölünmesi, denizin yarılması... Evet, misal biz Müslümanlar için mûcizeler peygamberlere mahsustur. Peki hakîkaten mümkün değil midir bunların gerçekleşmesi? Aslında gözden kaçırdığımız bir şey var: Peygamberlerin belki de en büyük mûcizelerinden biri; koskoca yeryüzünde, Yaratan'ı zikreden belki tek bir insan kalmamışken onu aramaları ve bulduklarında da yeryüzünde inanan tek insan olmalarına, bu yüzden hakâret ve zulmle karşılaşmalarına rağmen inançlarını ve ümitlerini sürdürmeleridir. Bu da bir mûcize sayılabilir ki karşısında bütün âlem neredeyse âciz kalmaktadır. (Mûcizenin kelime anlamı "âciz bırakan, karşısında âciz olunan"dır.) Tek bir kişi bile dünyanın gidişatını değiştirebilir. Bir kelebek umutla kanat çırpsa bu, dünyanın öbür ucunda dahi değişim fırtınaları estirebilir. (Bkz. Kelebek Etkisi)

Filmde de kahramanımız, kendisini tuhaf bulanlara, ona inanmayanlara, çocukların maskarası olmasına rağmen bir gün herkese "Superman" olduğunu ispat edeceğine inanmaktadır. Bunun yanı sıra bize şunu söylemektedir: "Superman" bir güç (gösterisi, ikonu) değil, bir düşüncedir, görüştür, felsefedir, amaçtır.

Alıntı:
- İnsanlara yardım etmeyi gerçekten seviyor musun? Bu zor değil mi? Bazen yaralanıyorsun.
- Elbette, ama ben geleceği değiştiriyorum. Evrende böyle güçleri olan çok canlı yok.
- Gelecek?..
- Eğer bu ipi çekmeseydim hâlâ orada olacaktın, ama şimdi buradasın. Gelecek değişti. Birilerine yardım etmek de böyle bir şey; birinin geleceğini değiştirmek.


Eğer herkes gücü yettiğince bir şeyin ucundan tutup toplumu güzelleştirmek için gayret sarf ederse Batman, Superman, Iron Man, Örümcek Adam... ancak, tatil beldelerinde karşımıza çıktığında hâtıra fotoğrafı çektirmek isteyeceğimiz karakterlere dönüşürler. (Kim bilir, belki gerçekten üzerimize düşeni yaparsak Şirinler'i de ormanda aramak zorunda kalmayız; onlar da bize katılır.) Üstelik bâzen bir tebessüm bile mûcize etkisi oluşturabilir. (Bkz. Gülümse)

Şu âna kadar sarf ettiğim sözlerde Pollyanna'nın büyük etkisinin olduğunu düşünebilirsiniz, ama o vakit ben de sizi karamsarlıkla, kötümserlikle itham ederim. Üstelik henüz filmin sonunu görmedik, değil mi? Elbette o kadar ileri gidip hikâyeyi baştan sona anlatacak değilim burada. Yalnız şunu söyleyebilirim ki filmin sonunda kahramanımız, herkese "Superman" olduğunu kabul ettirecek. Elbette içimizdeki "kriptonit(li)ler" hâriç.

Bu arada film güldürdüğü kadar hüzünlendiriyor da. Kahramanımızı bu duruma getiren gerçekler ortaya çıktığında onun, her gün sokaklarda rast geldiğimiz evsiz kalmış, dünyadan kopmuş, işi deliliğe vurmuş kişilerden biri olduğunu düşünenler utanmak durumunda kalacaktır. Öyle bile olsa o, amuda kalkarak dünyayı, güneşten uzaklaştıracağına ve böylece küresel ısınmayı durdurabileceğine inanacak kadar saf ve yardımsever biri.

Filmin kısmen gerçek bir hikâyeye dayandığını yazmış mıydım? Mâdem bunu yazdım, o vakit şunu da ekleyeyim: "May 18" filmini evvelce seyredenlerde filmin dramatik yönünün etkisi katlanabilir.

Sayfalarca yazsam herhâlde tam olarak karşı tarafa aksettirmeyi başaramam ve anlatmayı bitiremem. Sanki birkaç film bir araya getirilmiş gibiydi: Önce zihinsel engelli ve kendini "Superman" sanan saf bir adamın günlük yaşantısının ve kendince kahramanlıklarının bir televizyon kanalına haber oluşu ile ilgili komik ve duygusal bir film seyrediyorsunuz. Ardından bu adamın hastalık sebebinin sorgulandığı sırada karşınızda koca bir dram beliriyor. "Peki neden Superman?" sorusunu yanıtlarken de tarihî ve dramatik bir hikâyeye geçiş yapıyor. Tabii bunlar birbirinden bağımsız bir şekilde ilerlemiyor, hepsi iç içe. Üstelik film hayata, umutlara, geleceğe dair öyle dersler veriyor ki, meselâ filmin sonunda da dile getirilen şu sözler de fikir edinmenize yardımcı olacaktır:

Alıntı:
"Güç, büyük demir kapıları açamıyor, ama küçük bir anahtar... Hepimiz içimizde yeni geleceklere kapı açmak için o anahtara sahibiz."


Film, aynı adamın hayatının farklı dönemlerinde yaşadığı olaylardan yola çıkarak "Bir kişi bile her şeyi değiştirebilir." mesajı veriyor. Çoğumuzun küçük, önemsiz saydığı şeylerin dahi bir kahramanlık öyküsüne dönüşebileceğini gösteriyor. Üstelik modern toplumun yozlaşmasını, değerlerini kaybetmesini de iğneliyor ki pay alanların başında basın geliyor. Bilhassa her şeyi ticârî bir meta gibi gören zihniyetin taşlandığını söylemek mümkün.

Filmin kısaca şu mesajı vermek istediğini söylemek de abes olmayacaktır sanırım: Superman (olarak) doğulmaz, Superman olunur!



Türkçe Altyazı © 2007 - 2024 | hd film