Giriş Kayıt

Tehlikeli Oyun (2008)

Die Welle
avatar
poormf (20 Ekim 2012)
  • 180/ 10
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
Gerçek bir olaydan esinlenilen filmde faşizmin kendisinden çok kitle tabanının oluşumu üzerinde durulmuş. Bir haftalık sürede birlikte davranmaya başlayan gençleri bir arada tutan bir ideoloji yok aslında, var olan tek şey aidiyet duygusunun yarattığı çekicilik. Fikirler yerine birkaç basit slogan yeterli o insanları bir arada tutmaya. Çünkü ait olma, birliktelik, aslında hiçbir şeyken bir şey olduğunu hissetme, güven duyma isteklerinin tatmin edildiği, emek vermeden kolayca bir değere dönüşebildikleri bir ortam kendilerine sunulan. Toplumcu aidiyetin faşizan aidiyetten temel farklılığı itaat kültürüne değil bir fikre sahip olması ve o fikri yaşama geçirebilmek için kollektif emek harcayıp çaba sarf etme gerekliliğidir.
Otokratik birlikteliği sağlamak için derinliği olmayan sloganlar; ekonomi, adalet, kalkınma, inanç ve etnik köken gibi kavramlar üzerine inşa edilir. Çünkü bunlar en geniş insan topluluğuna hitap edebilecek, çekim merkezi oluşturabilecek kavramlardır.

Otokrasinin tanımlanmasıyla başlayan filmde dersin işlenişi dikkat çekiciydi. Dikte edilen bir bilgi yoktu, herkes fikrini dile getirebiliyor konu üzerinde düşündükleri için ezberlemek zorunda kalmıyorlardı. Yani demokrasinin prototipi vardı.Bu demokratik ortam kullanılarak sistem değişti; tek tip kıyafetler, söz alınınca ayakta konuşma zorunluluğu, öğretmene koşulsuz itaat. (Bu kısmı tanıdık gelmiyor mu?)

Birlikte verilen kararlarla deneysel olarak otokrasinin zararlı yapısı işlenecekti. Öğrencilerin diktatör gibi görünen (olayın bu yönünün güçlü verilememesi filmin en önemli eksikliklerinden biri) öğretmenin etrafında hemen sürüye dönüşüvermeleri karşısında, yalnızca bir iki öğrencinin tepki gösteriyor olması gençliğe yönelik bir küçümseme mi yoksa malumun ilanı olarak mı değerlendirilmeli üzerinde düşünülmeğe değer. Aynı zamanda muhalefet eden öğrencinin sınıfsal yapısı da üzerinde düşünülmesi gereken noktalardan biri.
Olayın bir yönü de sürü çoban ilişkisinin düşünceyi ortadan kaldırıp yerine kitlesel davranma dürtüsünün yarattığı tehlikeye çekilen dikkat. Yani faşizmin demokrasinin bağrından filizlenişi.
Otokrasinin oluşturduğu birlikteliğin karşısında anarşizmin yer alması ve futbolun toplumsal işleviyle beraber, fanatik taraftarlık psikolojisi ile faşizan kitle psikolojisi arasındaki benzerlik te ayrıca incelemeye değer konular.

Kendi diktasını korumak adına, öğretmenin öğrencileri dersten çıkarışı, kırmızı gömlekli öğrenciyi üniformalarını giymediği gereçkesiyle görmediği sahne ile ötekileştirme çok iyi vurgulanmış.

Hızlı gelişen kurgusu ve derinlik konusunda yaşadığı sıkıntılara rağmen düşündürdükleriyle değerlenen bir film Die Welle...



avatar
vasko (23 Kasım 2019)
Bu, deneysel bir film değildir. Bir lise öğretmeninin yaptığı gerçek bir deneyin neredeyse birebir anlatımıdır.
Stanford Hapishane Deneyinin tasarımcısı Zimbardo'nun kaleminden bu olayı dinleyelim:

Amerika'daki Sınıflarda Naziler Yaratmak.
Kaliforniya, Palo Alto'daki lise dünya tarihi dersinde öğrenciler birçoğumuz gibi soykırımın insanlık dışı olduğunu anlayamamışlardı. Böylesine ırkçı ve ölüm saçan bir sosyo-politik hareket nasıl başarıya ulaşmış olabilirdi? Ortalama vatandaşlar Yahudi kardeşlerine uygulanan bu acımasızlıklar karşısında nasıl bu kadar aptal veya umarsız olabilmişlerdi? Sınıfın yaratıcı öğretmeni Ron Jones soykırıma inanamayan öğrencilerine anlamlı bir mesaj verebilmek için anlatım yöntemini değiştirmeye karar verdi. Bunun için alışıldık didaktik öğretim yönteminden deneyimsel öğrenim yöntemine geçti.
Öğrencilerine gelecek hafta Almanların yaşamış olduğu deneyimin bazı yönlerini sınıfta yeniden canlandıracaklarını söyledi. Bu ön uyarıya rağmen, sonraki beş gün boyunca devam eden rol oynama "deneyi" öğrenciler için ciddi bir soruna ve okul müdürüyle velilerin tepkilerini bir kenara bırakalım, öğretmen için bir şoka dönüştü. Öğrenciler, Hitler'in Nazi rejimindekine neredeyse tıpatıp benzeyen totaliter bir inanç ve baskıcı kontrol sistemi yaratınca canlandırmayla gerçeklik iç içe geçti?
Jones öncelikle sorgusuz itaat gerektiren yeni, katı sınıf kuralları koydu. Her bir öğrenci öğretmen masası önünde dimdik durarak Jones'a "Efendim" diye hitap edecekti ve cevabını (ne az ne çok) sadece üç kelimeyle verecekti. Kimse bu bunun gibi keyfi kurallara karşı gelmeyince sınıf atmosferi değişmeye başlamıştı. Sözel anlamda daha yetenekli ve zeki olan öğrencilerin yerini sözel ifadesi kuvvetli olmayan, fiziksel anlamda daha iddialı tipler almaya başladı. Sınıf hareketi "Üçüncü Dalga" adını aldı. Dilenci gibi avuç içini uzatmak selamlama halini aldı ve emirle birlikte tek ağızdan sloganlar atılmaya başlandı. Her gün yeni bir slogan türüyordu: "Disiplinle Kuvvet!", "Birliktelikle Kuvvet!", "Eylemle Kuvvet!", "Gururla Kuvvet!" Daha sonra bir slogan daha çıkmıştı, onu da ilerleyen kısımda belirtelim. Gizli el sıkışmaları grup içinden olanları belli ediyor ve eleştiriler "hainlik" olarak görülüyordu. Sloganlar eylemleri kovalıyordu; okulun etrafına etiketler yapıştırılmış, yeni üyeler tanıtılmış, diğer öğrencilere zorunlu duruşlar öğretilmişti.
Yirmi kişilik tarih sınıfı bir süre içinde yüzden daha fazla yeni Üçüncü Dalgacılarla dolmuştu. Ardından öğrenciler ödevi alıp kendileri yürütmeye başladı. Özel üyelik kartları hazırladılar. En zeki öğrencilerin bir kısmı sınıftan sürüldü. Yeni yetkeci iç grup bu durumdan mutluydu ve sınıftan uzaklaştırılırken eski sınıf arkadaşlarını istismar ediyorlardı.
Ardından Jones mensuplarına artık politik değişim için savaşacak öğrenciler bulmak isteyen ulusal çapta bir hareketin parçası olduklarını açıkladı. Söylediğine göre onlar "bu amaç uğruna seçilmiş bir grup genç insan"dı. Bir sonraki gün yapılacak olan ulusal başkanlık adaylığı için bir yarışma düzenlendi; seçilen başkan adayı televizyonda Üçüncü Dalga Gençlik Programı'nın kuruluşunu duyuracaktı. Bunu haber alan iki yüzden fazla öğrenci, ertesi gün seçimlere katılmak için Cubberly Lisesi'nin amfisini hıncahınç doldurdu. Coşkulu üyeler beyaz gömlek ve koridor boyunca asılmış sembollerin el yapımı armalarıyla donatılmış üniformalar giymişlerdi. Yapılı öğrenciler kapıda korumalar gibi dururken öğretmenin arkadaşları gazeteci ve fotoğrafçı edasıyla "gerçek inananların" arasında geziyorlardı. Televizyon açıktı ve herkes bir sonraki toplu adımları için hazır bekliyordu. Hep birlikte "Disiplin yoluyla kuvvet!" diye bağırdılar.
Öğretmenleri esas seçimi yerine Nürnberg seçimiyle ilgili bir film göstermeye başladı. Üçüncü İmparatorluk'a (Dritte Reich) dair korkutucu görüntüler vardı. Filmin son sahnesindeki sözler "Herkes bu suçu kabul etmelidir, kimse bir şekilde bu suça alet olduğunu reddedemez" diyordu; bu ayni zamanda sınıf canlandırmasının da son sahnesiydi. Jones toplanan öğrencilere, baştaki amacından çok öteye giden bu canlandırmanın esas amacını hatırlattı. Onlar için yeni sloganın "Anlayarak kuvvetlen!" olması gerektiğini söyledi. Topluluk dağılmadan önce son söyledikleri şöyleydi: "Hepiniz manipüle edildiniz. Şu anda bulunduğunuz noktaya kendi arzularınız tarafından sürüklendiniz."
Dışlanan öğrencilerin aileleri çocuklarının kötü muamele görmelerinden ve yeni rejim tarafından tehdit edilmiş olmalarından şikayetçi oldukları için Ron Jones'un başı okul yönetimiyle derde girdi. Yine de kendisinin çıkarımı bu gençlerin birçoğunun, faşist bir bağlamda güçlü bir yetkeye itaat ederek kendi davranışlarının nasıl radikal bir şekilde değişebileceğini kişisel olarak tecrübe ettikleri ve böylece hayati bir ders edindikleri yönündeydi. "Deney"le ilgili daha sonraki bir denemesinde Jones, "Cubberly Lisesi'nde öğretmenlik yaptığım dört yıl boyunca kimse Üçüncü Dalga'ya dahil olduğunu kabul etmedi. Bu hepimizin aklımızdan çıkarmak istediği bir anıydı," diye yazmıştı. Jones, okuldaki işini bıraktıktan birkaç yıl sonra San Francisco'da özel eğitime ihtiyaç duyan öğrencilerle çalışmaya başladı. Bu canlan-dırılmış Nazi deneyimine ait güçlü bir belgesel olan Dalga'da Hitler gençliğine bürünen bu iyi çocukların geçirdiği dönüşüm çok iyi belgeleniyor

Şeytan Etkisi
Philip Zimbardo
Say Yayınları

Zimabrado'nun bu ve bunun gibi deneyleri anlattığı kitabında anlamınızı istediği şey şu ki:
Bu durum Almanlara özgü, alman genleriyle falan ilgili bir şey değil. Alman, Türk, Amerikan fark etmeksizin, doğru şartlar altında her sıradan/normal/iyi insanoğlunun dönüşebileceği bir kötülük bu.
Yani, ben yapmazdım demeyin. Ne yazık ki kendinizi o kadar iyi tanımıyorsunuz. Hepimiz (%90'ımız) içimizde bir Nazi olma potansiyeli taşıyoruz. Şansınıza dua edin ki bu potansiyelin ortaya çıkmasını sağlayabilecek psikolojik ve sosyal durumlara maruz kalmadınız.



Türkçe Altyazı © 2007 - 2024 | hd film