Aynı evde yaşayan biri vampir, biri hayalet ve biri kurt adam olan üç gencin tekrar toplum arasına girip normal insanlar gibi yaşama mücadelesini anlatıyor.

True Blood’la oldukça benzerlik gösteren dizi aslında atmosfer olarak ondan çok farklı. Trueblood’ın izleyiciye verdiği ‘karanlık dünya’ hissi bu dizide pek yok. Vahşet ve cinsellikten çok, yaşanan olaylardaki duygu yoğunluğuna ağırlık veren dizi kısa süre içinde seyircisini sarıyor. Açıkçası dizinin en çok müziklerini beğendik. Bloc Party, Elvis Costello, Muse, The Prodigy gibi sevdiğimiz isimlere yer verilirken, özellikle Johnny Cash’in sesini sıklıkla duyuyor olmamız bizi adeta mest etti. Sanatçılar bir yana seçilen şarkıların melodileri atmosfere tam otururken, sözleri de durumu oldukça net özetliyor.

Asıl karakterimiz Mitchell yaklaşık 120 yıl önce bir vampir tarafından azılı bir kan içiciye dönüştürülmüş, ancak vampirliğin doğası gereği dış görünüşü 26 yaşında sabitlenmiş. Sert bakışları zaman zaman bize True Blood’ın Bill’ini hatırlatsa da asla o kadar karizmatik olmayı başaramıyor. Uzun süre kendini vampirliğin heyecan ve kan dolu akışına kaptıran Mitchell, artık yaptıklarından pişmanlık duymaktadır. Ancak bu pişmanlık taze kana olan açlığını hiç bir zaman tam olarak durdurmaya yetmez. Kurbanlarını genellikle öldürmeye de kıyamayan vicdanlı vampirimiz böyle durumlarda onları da kendi bulunduğu çukura çekmektedir.

Mitchell’ın ev arkadaşı olan George İrlanda ‘da gezideyken bir kurtadamın saldırısına uğrar ve hafif yaralanır. Ancak yarısı görünenden çok daha büyüktür. George artık her dolunayda benliğini, kişiliğini, bedenini tamamen kaybederek bilinçsiz ve açımasız bir kurtadama dönüşmektedir. Kurtadam kişilğini hiç bir zaman kabullenemeyen George form değiştirdiği halinden her zaman “O” diye bahseder. Dolunaylar dışında normal bir insandan farkı olamamasına rağmen, vampirler O’nu kokusundan tanıyabilir. Keza Mitchell’la tanışmaları da 3 vampirin O’nu öldüresiye dövmesi sırasında olmuştur.

Erkek arkadaşıyla birlikteyken kaza ile (acaba!?) merdivenden düşerek hayatını kaybeden Annie, Trueblood’daki Sookie’nin adeta Being Human’daki yansımasıdır. Sookie nasıl Bill’in adını ağızından düşürmüyorsa, Annie de Owen’ı yani eski erkek arkadaşının ismini bizi sıkıntıdan patlatıncaya kadar tekrarlamaktadır. Bir şekilde hayatta yarım kalan işlerini tamamlayınca diğer tarafa geçmeye hak kazanacaktır. Owen takıntısı yüzünden sürekli O’nunla yarın kalan ilişkisine dair eksikler ararken izleyici için çok sıkıcı bir tip olmaktan kurtulamaz.

İnsanlığın azılı düşmanı olan Herrick günlük hayatında polis olarak çalışır. Böylece vampirlerin karıştığı olayları kolayca örtbas edebilmektedir. Ancak Herrick’in kendine atfettiği görev çok daha büyük ve yücedir. O tüm düyaya vampirlerin hakim olmasını geriye sadece beslenmelerine yetecek kadar insan bırakılmasını istemekte ve bunun için elinden gelen herşeyi yapmaktadır. Mitchell’la eskiden sıkı dostken, O’nun yaptııklarından pişman olması ve Herrick’i engellemye çalışması onları iki düşman haline getirir. Herrick kolayca Mitchell’dan kurtulabilecekken asıl istediği O’nu kendi tarafına çekmektir. Ve bunun için elinden gelen herşeyi yapacaktır, ne pahasına olursa olsun.