BEŞ İHTİYAR KADININ HAYAT VERDİĞİ ÇOCUK: BEŞKEMPİR
Ünlü Kırgız yönetmen Aktan Arym Kubat'ın birkaç kısa film denemesinin ardından çektiği ve yarı otobiyografik özellikler taşıyan ilk uzun metraj filmi Beshkempir (Beş İhtiyar Kadın) -Amerikan pazarı için " The Adopted Son" (Evlatlık) ismi kullanılmıştır- ilk bakışta Coming of Age türünün katışıksız bir örneği gibi dursa da, derininde aslında bundan biraz daha fazlasıdır.
Evlatlık bir çocuğun gözünden 1960'ların Kırgızistan'ının -ki, o dönemlerde henüz günümüz Rusya'sına dönüşmemiş Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne bağlı olup, henüz bağımsızlığını kazanmamıştı- sıcak, kurak ve tozlu bir kırgız köyü üzerinden yüksek çözünürlüklü bir resmini çeken filmde, bizim de hiç yabancısı olmadığımız birçok etnik motif bulunmakta. Bu motiflerin aşinalığının altında hiç kuşkusuz ki, ortak köklerimizin Orta Asya Türk Halkları'na uzanıyor ve ortak dinin İslamiyet olması yatmaktadır. Amaç olarak aynı olan geleneklerin uygulamada farklılık göstermesinin sebebi ise Anadolu'ya göçen Türk Halkları'nın eski inanç sistemlerini tamamen terk ederek koşulsuz şekilde İslamiyeti kabul etmeleridir. Oysa ki, halen Orta Asya topraklarında yaşayan ve aynı köklere ve aynı dile sahip olduğumuz kazaklar, kırgızlar, özbekler, türkmenler ve azeriler -kimi kaynaklar tacikleri de bu listeye dahil etmektedirler ancak tacikler türk kökenli bir halk değildirler- uzun yıllar Sovyetler tarafından dayatılan Devlet Ateizmi altında yaşamak zorunda kaldıktan sonra bağımsızlıklarını kazanmalarıyla İslamiyeti resmi din olarak seçmiş olmakla birlikte, eski inanç sistemlerinden de tamamen kopmamışlardır. Bugün bu halkların yaşadığı topraklarda halen Şamanizmin izleri görülmektedir. Bu yüzdendir ki; dini törenlere Allah'ın adıyla başlanmakla birlikte, filmde de göreceğiniz üzere ölen atalarına, Gök Tengri'ye ve Toprak Ana'ya da mutlaka bir saygı duruşunda bulunulur.
Beşkempir; tıpkı aynı köyde yaşayan diğer yaşıtları gibi henüz dünya gerçekleriyle tanışmamış, dertsiz tasasız bir hayat sürmektedir. Bütün gün boyunca arkadaşlarıyla oradan oraya koşup, kâh yetişkinleri gözetleyerek, kâh çamurlara bulanıp cinselliğini keşfetmeye çalışarak yaşayıp gitmektedir. Ta ki, en yakın arkadaşı ettikleri bir kavga sonrası kendisine evlatlık olduğunu söyleyene kadar bu böyle sürer gider. O günden sonraysa üzerindeki güneş hiç batmayan Beşkempir, bir anda gölgelerle tanışır. Ve artık anlamaktadır annesinin neden ona karşı bu kadar soğuk, babasınınsa bu kadar mesafeli olduğunu. Tek dostu ve sırdaşı nenesinin hayattan göçüp gitmesiyse Beşkempir için ergenlikten yetişkinliğe geçişte alacağı en büyük darbe olacaktır.
Başta da söylediğim gibi, temelde bir ergenlikten yetişkinliğe geçişin öyküsü olan Beşkempir, farkını detaylarda ve hikayeyi izleyiciye yerel motiflerle süslediği anlatımında gösteriyor ve bu sebeple de tipik bir ergen hikayesi olmaktan çıkıyor. Yarı otobiyografik bir hikaye olması sebebiyle, epey araştırmama rağmen yönetmenin Beşkempir'in kendisi mi, yoksa arkadaşlarından biri mi olduğunu öğrenemedim. Ancak her halükârda yaşadığı deneyimi ustalıkla aktarmayı başarmış olduğunu söyleyebilirim.
Film, kadim bir kırgız geleneği olan ve filme de adını veren Beşkempir ritüeliyle açılıyor. Kırgızistan'da geçmişi hatırlanamayacak kadar çok eskiye dayanan bir gelenek Beşkempir; yani Beş İhtiyar Kadın. Bakamayacak kadar çok çocuğu olan bir aile, yeni bir çocukları olduğunda bunu çocuk sahibi olamayan bir aileye veriyor. Ancak durum bildiğimiz anlamda tipik bir evlat edinme işlemi değil. Öncelikle bir ritüeli var. Bu ritüel köyün beş yaşlı kadını tarafından gerçekleştiriliyor. Allah'ın adıyla başlanıp ardından göçüp giden atalara, Gök Tengri'ye, Toprak Ana'ya saygı durşunda bulunuluyor ritüel boyunca. Daha sonra bebeğin eşyaları yerleştiriliyor beşiğine. Önce kıyafetleri, daha sonra anneyi temsilen küçük bir kevgir -ki; mutfak eşyaları kırgızlarda çok önemli bir yer tutuyor. Mutfak eşyalarının kirli olması Gök Tengri'ye bir hakaret olarak kabul ediliyor- ve son olarak çocuğu temsilen misket benzeri birkaç oyuncak yerleştiriliyor beşiğe. Son olarak ritüele ait sözler eşliğinde bebek konuyor beşiğine. Çünkü insan, dünya yolculuğuna beşikle başlar ve kırgızlara göre hayat bir döngüden ibarettir. Bu yüzden kırgızlarda tabut kelimesinin karşılığı da beşik'tir. İnsan doğar beşiğine girer; ölür ve yine beşiğinde ayrılır bu dünyadan. Ritüelin ardından çocuk artık yeni ailesinin olur. Ama dedim ya tipik bir evlat edinme işlemi değil diye. İşte bu ritüelin gerçekleştirlmesiyle birlikte çocuk artık tüm köyün de çocuğu olur aynı zamanda. İhtiyar beş kadın orada hem bütün köyü hem de hayatı temsil ederler ve çocuğu aynı zamanda kendi çocukları olarak da kabul ederler. Bu sayede de köye bolluk, bereket ve şans geleceğine inanılır.
Ritüel biter ve film birkaç yıl ileriye atlar. Ritüelle aynı adı taşıyan Beşkempir artık büyümüş, nenesinin kem gözlerden sakınsın diye taktığı muskası boynunda on üç, on dört yaşına ulaşmıştır. Ve mevsim ilkbaharın sonlarıdır. Ağaçlar açan çiçeklerle kaplıdırlar. Ardından yaz gelecek ve ömrün baharı çocukluk artık sona erecektir. Yetişkinliği temsilen yakıcı yaz artık kapıdadır. Filmin neredeyse her sahnesinde hayatın döngüsüne atıfta bulunan Aktan Arym Kubat'ın, ergenlikten yetişkinliğe geçişi de mevsimler aracılığıyla resmetmesinin sebebi de budur. Tıpkı topraktan geldik ve yine toprağa döneceğimiz gerçeğini kendilerini çamura bulayan çocuklar aracılığıyla önce hatırlatıp sonra da çocukların cinselliklerini keşif yolunda kumdan yaptıkları kadın figürüyle eğlendikleri sahneyle iyice pekiştirmesi gibi.
Aktan Arym Kubat'ın hayatın döngüsüne yaptığı göndermeler film boyunca hiç bitmez. Bir başka sahnede yine beş, ama bu sefer genç beş kadın kilime ya da halıya dönüşecek olan keçe yapmaktadırlar. Bu sahnede hayatla ilgili iki önemli detay bulunmaktadır. Öncelikle hayat; yükü yalnız taşınamayacak kadar ağırdır. Dolayısıyla eğer hayatın yükünü paylaşmazsak altında ezilip gitmemiz işten bile değildir. Diğer detay ise, yine hayatın döngüsüdür. Filmin başındaki beş yaşlı kadının yerine bu sahnede beş genç kadın vardır ki; gelecekte beş ihtiyar kadın kendileri olacak, başka genç beş kadın ise keçe yapmaya devam edecektir.
Ve Beşkempir ergenliğinin gider ayak vurduğu darbeyle karşı karşıya gelir. Tek dostu, sırdaşı hatta annesi kabul ettiği nenesi artık ölmüştür. O artık beşiğine girecek ve son yolculuğuna çıkacaktır. Ölmeden önce Beşkempir'e gerçeği söylemelerini ve helalliğini Beşkempir'in vermesini vasiyet eder oğluna. Helallik; bizde imam aracılığıyla yapılan helalliğin bir benzeridir. Tek farkı filmde imam yerine -ki bu muhtemelen filmin hikayesinin Sovyetler döneminde geçmesinden kaynaklanmaktadır- helalliği Beşkempir verir. Ağıtlar eşliğinde nenesi ebedi istirahatgahına yerleştirilir. Böylece film boyunca göndermeler yapılan hayatın döngüsü de son bulur; ama sadece nene için. Diğerleri için döngü hâlâ devam etmektedir.
Beşkempir, sadece tasasız çocukluğa özlemle yazılmış ve filme çekilmiş bir hikaye değil. Aynı zamanda çocuklukla birlikte yitirilen ve asla geri dönmeyecek olan masumiyete özlemi de içeriyor. Ayaklarımızın altında duran dünyanın nasıl da bir anda ters yüz olup ayaklarımızın altından kayıp gidebileceğini ve bu dünyanın ruhumuzun yolculuğunda sadece bir durak olduğunu da hatırlatıyor bizlere.
Ve en önemlisi anne figürünün bir insanın hayatında ne kadar önemli olduğunu ve gün gelip de annemizden ebediyen ayrıldığımızda elimizde kalanın sadece Toprak Ana olacağını anlatıyor bizlere.
Diğer filmleri Svet-Ake "Işık Hırsızı" ve bu filmde Beşkempir'i canlandıran Mirlan Abdykalykov'un baş rolünde oynadığı Maimil "Şebek"i de seyredip beğendiğim Aktan Arym Kubat'ın beğenmekle kalmayıp hayran olduğum bu filmini tüm sinema severlere tavsiye ederim.