Film Hakkında

Dom Hemingway'in sicilinin temiz olmadığı konusunda hepimiz hemfikiriz! Ancak o birlikte çalıştığı suç ortaklarını polise gammazlamayacak kadar da sadık bir çalışma arkadaşı! Sırf bu yüzden hapislere düşen ve 12 yıllık cezaya mahkum edilen deneyimli hırsız Dom Hemingway, mahkumiyetinin ardından özgür kalır. Bir zamanlar tozu dumana kattığı Londra sokaklarına geri döndüğünde ise sokakların değişen dengesine tanık olur. Eski hesapları kapatıp suç dünyasına veda etmeyi ve kendisine yabancılaşan kızıyla arasını düzeltmeyi dileyen Hemingway için yeraltı dünyasından uzaklaşabilmek zannettiği kadar kolay olmayacak...

---

Film Eleştirisi



2013 yılının filmi olan Dom Hemingway, çoğu İngiliz bağımsız filminde olduğu gibi bu sefer de ülkemizde geç bir şekilde vizyona giriyor.

Bazı filmlerin (The World’s End gibi) hiç vizyona giremediğini düşünürsek geç olsun güç olmasın diyebiliriz. Gerçi Dom Hemingway her ne kadar geç vizyona girse de yaklaşık 2 ay önce !f İstanbul çerçevesinde gösterildiği için erkenden izleme şansına erişenler de oldu.

Benim Dom Hemingway ile ilk karşılaşmam geçen senenin yaz aylarına denk geliyor. Empire dergisini okurken hem derginin hem de filmin İngiliz olmasından dolayı olsa gerek geniş bir ön bakış konusu bulunuyordu. Jude Law’a yapılan makyajla nasıl tipinin değiştirilmeye çalışıldığından ve Law’un harika oyunculuğuna tanık olacağımızdan bahsediliyordu. Film, Kasım ayında İngiltere’de vizyona girdi ancak başta da belirttiğim gibi bizde biraz gecikmeli olarak Nisan ayının son haftasında izleyiciyle buluşuyor.

Dom Hemingway, klasik bir İngiliz suç ile komedi karışımı film diyebilirim. Belki bu türü söylediğimde aklınıza ilk olarak Guy Ritchie gelecektir ancak Ritchie filmlerinde her zaman bol karakter ve farklı olayların kesişmesi konu alınır. Dom Hemingway bu konuda biraz daha solo bir film. Bütün olaylar kısa bir süre içerisinde ve Dom Hemingway’in çevresinde gelişiyor.



Mr. Fontaine için çalışan, kasa açma konusunda İngiltere’nin en iyi hırsızlarından biri olan Dom, yakalandıktan sonra tam 12 yıl hapiste yatmak zorunda kalır. Film de bizi 12 yılın son gününden başlayıp bizi Dom Hemingway’in birkaç gün içinde yaşadığı maceralara götürüyor.

Karısını kanserden kaybeden, kızının babasız büyümesine sebep olan Dom, çıktığı zaman hayat onun için çok farklı bir hal almıştır. 12 yılda teknolojinin geldiği nokta bile filmde güzel diyalogların oluşmasına sebep oluyor (pub’larda sigara yasağı gibi) ancak birçok fırsattan da teğet geçiyor. 12 yılda değişenler biraz daha fazla bir şekilde filmin içine yerleştirilse sanırım mizahı çok daha yüksek bir film ortaya çıkabilirdi.

Dom Hemingway, aksiyonundan çok komedi filmi diyebilirim. Yine de bu aksiyonun az olduğu anlamına gelmesin. Başından sonuna kadar aksiyon ve adrenalin üst seviyede. Özellikle başında, ortasında ve sonunda olmak üzere adrenalini çok yüksek sahneler bulunuyor. Mizah ise filmin tamamına yayılmış durumda. Jude Law’un filmin açılış sahnesindeki monoloğu kahkaha attıran cinsten. Sinema tarihinin en komik monologlarından biri olarak tarihe bile geçebilir.

Hapisten çıkan Dom, film boyunca şanssızlığını izletiyor bize. Öte yandan hem yeni hayata ayak uydurmaya çalışıyor, hem de kızının gönlünü alarak onunla yeni bir hayata başlamak istiyor. Ne var ki kendini kokain ve alkole adamış bir hayat tarzına sahip olan Dom’un aynı zamanda öfke kontrolü sorununun olması başına fenalık işlerin açılmasına sebep oluyor.



Jude Law’un baby face kavramından uzak tipine rağmen birçok sahnede çok sırıttığını söylersem yanlış olmaz. Özellikle torunuyla birlikte olduğu sahnelerde dededen çok baba gibi duruyor. Law’un rol için epey kilo aldığını da belirtelim. Suratına yapılan onca makyajla birleşince gerçekten farklı bir tip ortaya çıkmış. Kavgacı bir tip olduğunu da hesaba katarsak yüzü gözü şiştiği sahnelerde insan olamktan çıkıyor bile diyebiliriz.

İngiliz mimarisi ve İngiliz aksanından geçilmeyen filmin yönetmeni ve senaristi Richard Shepard’ın New York’lu yönetmen olması da ilginç bir detay olarak karşımıza çıkıyor. Ortalama filmlere sahip olan ve kariyerinde daha çok dizi yönetmenliği yapan Richard E. Shepard, Dom Hemingway ile bize göre hayatının en önemli işine imza atmış diyebiliriz.

Senaryosunu da kendisinin yazdığını düşünürsek aksiyon ve mizahı dozunda eğlenceli bir film ortaya çıkarmış. Gerçi konu itibarıyla biraz sade kalıyor fakat bu da 90 dakikalık kısa süresinin bulunmasına bağlanılabilir.



Filmde Jude Law’un yanı sıra Game of Thrones’un yıldızı Emilia Clarke bulunuyor olsa da film tam anlamıyla Dom Hemingway karakterinin hikayesi olduğu için tek karaktere odaklanıyor. Dom’un arkadaşı Dickie rolünde Richard E. Grant ise yardımcı rolde en çok karşımıza çıkan karakter.

Geri kalanlar filmin belli sahnelerinde ortaya çıkıp kayboluyorlar. Gerçi Emilia Clarke, Dom’un kızı olduğu için ara ara gözüküyor. Bu arada Emilia Clarke’ın da Game of Thrones’la yıldızı parladığı için ilk ciddi filmi diyebiliriz. Zaten filmografisindeki Spike Island’dan sonra ikinci sinema filmi olmuş. Geleceği ise epey parlak diyebiliriz; çünkü şu an Terminator: Genesis’in kadrosunda Sarah Connor rolüyle bulunuyor.

Erkekliğe odaklanan Dom Hemingway, izlemesi epey eğlenceli bir film. İngiliz filmlerini seviyorsanız zaten mutlaka izlemeniz gerekiyor. İngiliz filmlerine ayrı bir sevginiz yoksa da Dom Hemingway, uçan kaçan bir konusu olmadığı için ayakları yere basan, karaktere ve çevresine odaklanan, dramatik yapısını da iyi kurmuş başarılı bir film. Jude Law’un oyunculuğuna da söylenecek bir şey yok, yine mükemmel bir iş çıkarmış.

Küçük bir notu da aktaralım. Dom Hemingway karakterinin ünlü yazar Ernest Hemingway ve eserlerinden esinlenilerek yazıldığı söylentisi dolaşıyor. Bu sebeple de senarist ve yönetmen Richard Shepard, karakterin soyadını Hemingway koymuş. Ancak bu şimdilik bir söylentiden ibaret, en azından doğruluk payı yüksek gözüken bir söylenti.