- 90'lı yıllar seçkim-
Kieslowski'nin Mavi, Beyaz, Kırmızı filmlerini izlemediğim için koyamadım.
Alfabetik
1-) All About My Mother {Annem Hakkında Her Şey – 1999} / Pedro Almodóvar
2-) ‘American History X’ {Geçmişin Gölgesinde – 1998} / Tony Kaye
3-) ‘Bitter Moon’ {Acı Ay – 1992} / Roman Polanski
4-) ‘Dark City’ {Karanlık Şehir – 1998} / Alex Proyas
5-) ‘Edward Scissorhands’ {Makas Eller – 1990} / Tim Burton
6-) ‘Eternity And A Day {Sonsuzluk ve Bir Gün – 1998} / Theodoros Angelopoulos
7-) ‘Fargo’ {1996} / Ethan & Joel Coen
8 ) ‘Funny Games’ {Ölümcül Oyunlar – 1997} / Michael Haneke
9-) Girl on the Bridge {Köprüdeki Kız – 1999} / Patrice Leconte
10-) ‘Kaç Para Kaç’ – 1999 / Reha Erdem
11-) ‘Lovers on the Bridge, The’ {Köprü Üstü Aşıkları – 1991} / Leox Carax
12-) ‘Match Factory Girl, The {Kibritçi Kız – 1990} / Aki Kaurismaki
13-) Open Your Eyes {Aç Gözünü – 1997} / Alejandro Amenábar
14-) ‘Piano Piano Bacaksız’ {1990} / Tunç Başaran
15-) ‘Postman, The {Postacı – 1994} / Michael Radford
16-) ‘Rosetta’ {1999} / Jean-Pierre & Luc Dardenne
17-) ‘Silence of the Lambs, The’ {Kuzuların Sessizliği – 1991} / Jonathan Demme
18 ) ‘Sweet Hereafter, The’ {Başka Bir Dünya – 1997} / Atom Egoyan
19-) ‘Truman Show, The’ {1998} / Peter Weir
20-) ‘Twelve Monkeys’ {12 Maymun – 1995} / Terry Gillam
Fargo
Her şey, sürekli bir kaybeden olan Jerry’nin, karısını kaçırtıp, bu yolla karısının babasından para koparma düşüncesiyle başlıyor. Tam da klasik bir noir’e yakışacak olan öykü, Coenler’in elinde kendilerine özgü mizah ve sert olaylara getirdikleri trajikomik bakış açılarıyla Coenvari bir noir’e dönüşüyor. Film boyunca iç karartan olaylar silsilesine bir de filmin fonu’nu oluşturup, bütünlüğünü pekiştiren karlar altındaki Minnesota şehri eklenince, filmdeki soğukluk, izleyenin iliklerine kadar işliyor…
İnsanoğlunun gereksiz hırsları uğruna ne kadar vahşi ve acımasız olabileceğini gözler önüne seren, 90’lı yılların külte dönüşmüş modern noir başyapıtlarından biri olan “Fargo”, Coenler’in en nevi şahsına münhasır işlerinden biri.
Sonsuzluk ve Birgün
“Bence göçün dışsal olduğu kadar,içsel bir tarafı da var.Eskiden bir ülkenin sosyal,ekonomik ve politik yapısından dolayı göçler meydana gelirdi.Fakat şimdi içsel nedenlere dayanıyor.Gitmek bir ihtiyaç halini aldı. “
Theo Angelopoulos
‘Yarın ne kadar sürer?’
‘Sonsuzluk ve bir gün kadar.’
İzlemesi can yakan, yazması ise zor olan bu filmin, ustadan birkaç söz ile filminden replik yazarak anlamına daha çok ulaşacağını düşündüm. Zira usta Angelopoulos’un sözleri de filmine ait replikleri açıklar nitelikte.
1998 yılında Altın Palmiye ödülünü kucaklayan Sonsuzluk ve Bir gün; kanser hastası olduğunu öğrenen yazar Alexandre’ın geçmişini de yanına alarak hüzünle, yalnızlıkla ve gidişlerle dolu daha çok içsel yolculuğa çıkışını anlatıyor. Bu bakımdan Bergman’ın ölümsüz başyapıtı Yaban Çilekleri{Smultronstället – 1957} ile benzerlikler taşımakta.
Eleni Karaindrou’nun da başarılı müzikleri ile katkı sağladığı bu başyapıt, şiirsel akışı ve harikulade plan sekanslarıyla silinmemek üzere hafızalarda yer edindi.
Annem Hakkında Her şey
1949 yılında İspanya’nın La Mancha bölgesinde doğan Pedro Almodovar, büyümüş olduğu dönemin siyasi geçmişi de ele alınınca, filmlerinde (özellikle Çıplak Ten) Franco dönemine değinmekten çekinmeyen, her anlamıyla toplumsal sorumluluk bilincini taşıyan yönetmenlerden bir tanesi.
Birçok festival ve ödül törenin de beğeni ile karşılanan, yönetmenin daha sonraki başarılı işlerinin de habercisi niteliğinde olan “Annem Hakkında her şey”, çekmiş olduğu hemen her filminde; eşcinsellerin, travestilerin aslında toplum dışı edilmiş bireylerin sorunlarını işleyen yönetmenin kariyerinde dönüm noktası diyebileceğimiz bir yerde duruyor.
Filmimizdeki olaylar Manuel’in oğlu Estaban’ın ölümü ile gelişip, ilerlemeye başlıyor. Fakat bu seferki işleyiş diğer Almodovar filmlerinde olduğu gibi tanındık kalıplar şeklinde ilerlemiyor. Biçimsel ya da içerik olarak meydana gelsin ne tutku ne de o bilindik renk kullanımı… Bu kez hissettirdikleri çok daha başka.
90’ların unutulmaz filmlerinden “Annem Hakkında Herşey”; bir Douglas Sirk filmi izliyormuşçasına melankolizmin kalbimizde bıraktığı acı ve değindikleri ile kolay kolay unutulmayacak bir film.