Londra Bulvarı (2010)

LONDRA BULVARI
[Londra Boulevard]═[2010]

Genel Yorum:
- Keyifliydi. Filmin içeriğinden çok senaristinin Akademi ödüllü olduğunun reklamı yapıldı. Bir nevi kendini öne çıkarmak istiyor havasındaydı filmin yönetmeni ve senaristi William Monahan. Oscar'ı kazandığı Köstebek filmi hariç, diğer eserleri -bana kalırsa- vasattan öteye geçememiştir. Genelde uyarlama senaryoları tercih eder. Londra Bulvarı'nda en çok senaryoyu beğensem de eksiklikleri var tabi. Tecrübeli olduğu bu konudan çok filmi hem yazıp hem yönetmesi önemliydi. İlk filmdir kendisinin, bu konuda pek umut vaadettiği söylenemez. Tabi yine çizgisini bozmayıp suç filmleriyle devam ediyor.

- Karakterler için yeterince uygundu Farrell ve Knightley. Ancak şu sıralar ikisi de kaliteli filmlerde rol almadı. Onun için ister istemez etkisiz eleman gibi olmuş her biri. Knightley sanki Never Let Me Go'nun setinden çıkıp buraya gelmiş gibiydi. Birbirine çok benzeyen karakterlerdi. Farrell'ı abartılı mimiklerinden kurtulmuş gördüm. Onun için iyiye işaret.

Olumlu Yönleri & Artıları:
- İnce esprilerin bolca kullanıldığı suç filmleri favorimdir. Çılgın karakterlerin çılgın cümleleri olmalı ne de olsa. Senaryo diğer unsurlardan bir gömlek üstün.

Olumsuz Yönleri & Eksileri:
- Karakterler üzerinde yeterince yoğunlaşılmamış. 'Kim nedir, neyin nesidir' sorumuza daha ayrıntılı cevaplar almak istenebilir.

En Beğendiğim Replik:
- "Kötü olan her şey sevgiye muhtaçtır."

Bilinmesi Gerekenler & Notlar:
- Ken Bruen'in kitabından uyarlamadır. Bir ilk film olduğunu tekrar belirteyim.
- İyi seyirler.

Puanlama:
Yönetmen:★★★☆☆ Senaryo:★★★★☆ Suç:★★★★☆
Oyuncular:★★★☆☆ Kurgu:★★★☆☆

═Film:[7.3]═══★★★☆☆═══IMDb:[6.4]═

"Dağınık ve amaçsız İngiliz suç filmi"

The Departed filmi ile En İyi Uyarlama Senaryo dalında Oscar olan William Monahan'ın ilk filmi.Aşina olduğu gangaster dünyasında bu sefer senarist değil yönetmen olarak var.
London Boulevard farklı öykülere boğulmuş dağınık bir film.Bu yüzden bir türlü odak noktasını bulamıyor ve bu da merkez noktasından şaşmış bir başıboşluğa sebep oluyor.
Yönetmen Amerikalı olmasına rağmen bir İngiliz suç filmine imza atmış ve bunu yaparken aşina olduğumuz klişeleri kullanmış.Bir çok İngiliz suç-drama filminde gördüğümüz argümanlar filme sinmiş durumda.
Collin Farrel hayat verdiği sert ama her an incinecekmiş gibi duran kahramanımız ile filmin dramasında doğru ve iyi bir rol yeteneğiyle duruyor.Diğer yandan mafya babasını oynayan Ray Winstone, güçlü bir kötü adam portresi çiziyor.
Filmin en büyük sorunu çok fazla öykü anlatmaya çalışması.Diğer karakterlerin filme bir katkısı olmadığı gibi hikayenin işlenişini de bozuyor.
Mitchell(Collin Farrel)'ın ev arkadaşı Billy, kaldıkları evin sahibi,sorunlu kız kardeş,para aşırmaya çalışıp duran polis,Hintli doktor hikayenin gereksiz unsurları olarak konuyu dağıtıyor.Maalesef Charlotte(Keira Knightley) ile olan ilişkinin de filme bir katkısı yok .Çok silik işlenmiş bir unsur olarak filmde amaçsız bir yerde duruyor.Hikayenin işlenişinde varlık sebebine anlamak getirecek hiç bir unsur sunulmadığı gibi hikayenin ilerleyişi de buna cevap getirecek bir yönde gitmiyor.
Sonuç olarak çok fazla öykü anlatması,filmin ana konusundan uzaklaşmamızı sağlayan gereksiz yan karakterleri ve bir türlü rayına oturmayan hikayesi ile akıllarda yer etmeyecek bir film.
Bütün bunlara rağmen finalde beni alıp götüren Kasabian'ın The Green Fairy parçası, az da olsa filmin kötü unsurlarını unutmamı sağlıyor.

Film fena değil vakit geçirmek için beklentiye girmeden izlenilecek bir film