Giriş Kayıt

Karanlıkta Dans (2000)

Dancer in the Dark
avatar
gri72 (07 Haziran 2017)
  • 200/ 10
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
Müzikal filmlerden hoşlanmayanların bile severek izleyeceğine inandığım, her zaman yaptığı farklı işlerle adını duyuran Danimarkalı Lars Von Trier’nin senaristliğini ve yönetmenliğini yaptığı bu filmde, ilk başrolünü oynayan İzlandalı sanatçı Björk, Fransızların medar-ı iftiharı Catherine Denevue ve Amerikalı ünlü oyuncu David Morse rol alıyor. Tabi ki benim favorim, yan rolde (kadın gardiyan) gayet sade ama bir o kadar da etkileyici bir performans sergileyen Siobhan Fallon Hogan.

Konusu kısaca şöyle: Çek asıllı göçmen Selma Amerika’ya göç etmiş, oğlu Gene ile bir karavanda yaşamaktadır. Kendisi kalıtsal bir göz rahatsızlığı sebebiyle görme zorluğu çekmektedir ve aynı sorunu oğlu da yaşamasın diye onun için ameliyat parası biriktirmektedir. Bu sebeple hem lavabo üreten bir fabrikada çalışmakta hem de ek gelir sağlamak için eve iş getirmektedir. Hayallerinde kendisini bir müzikal oyuncusu olarak gören Selma’nın belki de tek mutlu anlar, bu hayal anlarıdır. Her şey sıradan bir şekilde devam ederken, biriktirdiği parayı duyan birileri yüzünden büyük problemler yaşayacağı yeni bir zaman dilimi başlar.

2000 yılında Cannes film festivalinde Lars Von Trier’e Altın Palmiye, Björk’e ise En iyi kadın oyuncu ödülünü kazandıran yapım, ne kadar başarılı bir film olduğunu toplamda kazandığı 33 ödülle de göstermiş oldu. Cannes beğeni toplamasına rağmen İngiliz eleştirmenlerin olumsuz eleştirilerine maruz kalan yapım bu sebeple İngiltere’de başarısız bir gişe performansı sergiledi. Bunun önüne geçmek isteyen İngiliz dağıtım şirketi Film Four, filmi beğenmeyen olursa bilet parasını iade edeceğini ilan etti. Bu ilanın ardından yalnızca 5 kişi iade talebinde bulundu.

Peki neydi filmin bu kadar beğenilmesine sebep. Öncelikle senaryosunun insanın kalbine dokunan, vizyona girdiğinde çoğunluğun sinema salonun ağlayarak terk etmesine sebep olan, etkileyici bir melodram olması. Bunun yanında sahip olduğu gerçekçilik, zira Lars Von Trier öyle gerçekleri resmetmiş ki filmde; Doğu Bloku ülkelerde ekonomik sebeplerden dolayı yaşanan göç, Amerika’nın hayaller ülkesi olarak gözükmesi ama aslında çalışma ve hayat şartlarının beklendiği gibi olmaması, kapitalizmin esiri tipik bir Amerikan ailesinin resmedilmesi, yozlaşmış polis kompozisyonu; hepsi mesaj içerikli, mükemmel bütünlükte senaryoyu oluşturan küçük parçalar. Ve tabi ki insanın içine işleyen muhteşem Björk performansı...



Türkçe Altyazı © 2007 - 2023